Ali Işık, 1979’da Balıkesir/İvrindi’de doğdu. İlköğrenimini Balıkesir’de, ortaöğretimini Bursa’da tamamladı. Üniversiteyi Viyana’da okudu. Heceöykü, Dergâh, Post Öykü, Karabatak, İtibar, Mahalle Mektebi, Muhayyel, Magrib ve Melâmet dergilerinde öykü, deneme, röportaj ve soruşturmaları yayımlandı. Viyana’da yaşadığı yıllarda arkadaşlarıyla birlikte Arz ve Magrib dergilerini yayımladı. Melâmet dergisinin öykü editörlüğünü yürüttü. Hâlen Uzam Yayınlarının öykü editörlüğünü yürütüyor. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Öykü Kitapları: Bekleme Salonu (2013) (2018’de Arnavutçaya çevrildi.), Beni Hikâyeden Çıkart (2017).
Bekleme Salonu
Zamanın behrinde şeytan, inanmış birine “Burada tam olarak ne yapıyorsunuz?” diye sorar. O inanmış kişi “Hiç! Bitmeyen bir hikâye anlatıyoruz. Evreni ayakta tutan bir hikâye. Anlatılmadığında hiçbir şeyin kalmayacağı bir hikâye. Biz buna inanıyoruz. Bu bir görevdir; birileri bu görevi muhakkak yapmalıdır. Bir el bizi sustursa dahi hikâye durmaz. Çünkü herkes susturulamaz. Bilmediğimiz uzak bir diyarda biri hikâyemizi anlatıyordur.” diye cevap verir. Bekleme Salonu, işte böyle bir hikâyenin sesini, mesajını duyuruyor. Bundan ötürü de güncele takılıp kalmıyor. Varmak istediği bir yer var Bekleme Salonu’nun, doğduğu bir yer olduğu gibi.
Beni Hikâyeden Çıkart
Kitap, usta, dağ, zehir ve şifa kavramları etrafında insana, topluma, mekâna, nesneye dair; ‘değer’in anlamına, bu anlamın biricikliğine, yeniden ve yeniden kavranabilineceğine; böylece kendi oluşumuza, benliğimize, aidiyetimize dair uzamsal bir atmosfer oluşturan Beni Hikâyeden Çıkart; kurgusu, dili, düşündürüp duyumsattıklarıyla çekiciliğini hep koruyacak. İddiasız, abartısız güzelliğiyle zamanı aşacak.
İnsan Neden Hikâye Anlatır
İnsan neden hikâye anlatır, meselesi kadim zamanlardan beri cevabı aranan meselelerden. İnsan bu soruyla ayakta kalabiliyor. Bulduğumuz cevaplarla sorunun kendisiyle ilgilendiğimiz kadar ilgilenmemiş, nihayet hikâyemiz kadar varolmuşuz.
Anlatmaya bağlı metinler “kurmaca” diye anılmaya başlandığından beri hikâye, belirsizleşmeye başlar. İçinde toplumların nefeslendiği hikâyeyi hatırlamak önemli/gerekli bir hâl alır bu yüzden. Metinlerden uzaklaşan hikâyenin peşine düşmenin, onu iyice hatırlama çabasının ürünü bu kitap, deneyimli hikâye anlatıcılarıyla kuramsal bağlamda hikâye üzerine düşünen yazarların metinlerini harmanlıyor. Kitaptaki yazılarda, İnsan Neden Hikâye Anlatır, sorusu merkeze alınarak hayata, hikâyenin işlevlerine, anlatmanın zorunluluğuna, anlatmanın binbir yoluna, hayatı kavrama biçiminde hikâyenin rolüne, büyük hikâyeyi oluşturan küçük hikâyelere, kıssalarla masalların açtığı dünyaya, hikâyenin manevî boyutuna, postmodern toplumda, dijital dünyada hikâyenin durumuna, sese, resme, göçmenliğe, hikâyenin fantastik yapısına değiniliyor. Hikâyenin serüveni elbette bu metinlerin anlattığından ibaret değil. Ancak kitabın anlatma tarzımızı zenginleştireceği muhakkak.
Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü
İlişkilerin, arkadaşlıkların, birlikteliklerin giderek farklılaştığı, âhenksizleştiği, tavsadığı ve yer yer kopmaya başladığı varsıl ve hüzünlü yalnızlıkların herkesi psikologlara düzenli ziyarete zorladığı vaktin öyküleri anlatılıyor Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü’nde. Yaş aldıkça içlerine düşen yıkımı ‘bir zamanlar olduğu gibi’ beraberliğin esenliğiyle aşmanın ne derece mümkün olduğunu sorgulayan öykü kahramanları ‘Ne ara bu hâle geldik?’ sorusuyla karakterleştiriliyor. Üçe bölündüğü farz edilen ömrün ikinci evresinin serüvenlerinin anlatıldığı öykülerin tematik merkezi iç dünya.
Uzaklık Yaralar
Duygu, düşünce, his, hayal, heyecan ve korkuların sinir uçlarını uyararak onları, yabancı bir memlekette, uzak bir diyarda ya da bir hapishanede veya çocukluğun zihnen yakın mekânlarında yeniden var olma atmosferine çeken öyküler; kısa, açık, yalın dokunuşlarla tam o anda anlatılıyor. Uzaklık Yaralar’ın öyküleri, ân geçip gitmeden, yeni ânlara eklenip geçmiş zaman kipine dönüşmeden, çaresizce yitireceğimizi henüz yitirmeden ânın fotoğrafını Tam O Anda çekmeyi öneriyor.
Uzaklık Yaralar’da uzayıp giden iç konuşmalardan, tartışmaya varan düşünce gelgitlerinden uzak; öykü girdaplarından, anlatma şehvetinden sıyrılan metinler, damıtılmış bir öykü atmosferi oluşturuyor.