Tüm Kitaplar

Toplamda 151 kitap listelendi.

  • Acayip Melodram

    Acayip Melodram’daki öyküler kurmacayla gerçeklik arasında gidip gelen kahramanların dünya algılarını anlatmayı deniyor. Kurmacanın imkânlarıyla okura, hayatın özünü ve anlamını hatırlatan öyküler, evrenin ve insanın daha yakından görülebileceği farklı bakış açıları teklif ediyor. Yazar, çocuk kahramanların gözünün önünde gerçekleşen, büyüklerinin yaşantılarındaki hayal kırıklıklarını, ihtiyarların gençliklerine bakışlarını, insanlar arasındaki gizli çıkmazları, hayatın ağrılarını bazen tabuttan bazen kuyudan ama her öyküde okura ulaşabilecek mesafeden anlatıyor.

    180,00240,00
  • Âdem’in Çocukları

    Âdem’in Çocukları, felsefî çağrışımlarla yüklü bir şiir atlası. Rıdvan Şentürk, kelimeleri yalnızca estetik bir formun unsurları olarak değil, düşüncenin yükünü ve varoluşun sorularını taşıyan anlam katmanları olarak kuruyor. Her şiir, okurunu bir müktesebatın eşiğine çağırıyor; göndermelerini, mitolojik ve felsefî bağlarını kavramak, yalnızca duygu değil, zihinsel bir çaba da gerektiriyor. Bu bakımdan eser, felsefe ile şiir arasındaki kadim bağı günümüzde yeniden kuran, hakikatin şiir dilinde nasıl vücut bulduğunu gösteren bir imkân olarak öne çıkıyor.

    Yüksek düşüncenin vadisinde kendi varoluş örüntüsünü kuran her ciddi Türk düşünürü gibi, Şentürk de sanata ve şiire emek vermeye devam ediyor; Türkiye ile meşgul bir zihnin ve çağının meselelerinde yoğunlaşan bir kalbin olgunlaşmış birikimini bir kez daha bu eserde yansıtıyor. Âdem’in Çocukları, bu sayfalarda tarihin, hakikatin ve kaderin tanıkları olarak konuşuyor.

    Ömer Beyoğlu

    180,00240,00
  • Afrodit’in Üvey Kızları

    Almanya’da doğup büyümüş, orada eğitim görmüş; çok dilli, çok kültürlü bir ortamda Türkçe sayesinde kültürümüzden kopmamış bir yazarın birbirinden farklı temalara dokunan öyküleri Afrodit’in Üvey Kızları’nda bir araya geliyor. Göçmen ailelerinin Avrupa’daki kimlik mücadeleleri, son döneme damga vuran estetik çılgınlığı, Türklerin Avrupa’daki dışlanmışlığı gibi temalar yazarın başlıca temaları.

    Göçmenlik, aidiyet, kimlik, tüketim çılgınlığı, savaş ve bireyin iç çatışmalarıyla örülü öyküler, yazarın gözlediği olay, olgu ve mekânlar, gerçeküstü boyutlarla katmanlanıyor.

    Gözlem, sorgulama ve eleştirel düşünceden beslenen Afrodit’in Üvey Kızları’nda yer alan öyküler okuru, durup düşünmeye, hissetmeye yönlendiriyor.

    180,00240,00
  • Akakuçibalar Efsanesi

    Yabanların bırakıp gittiği kız çocuğunun bakımını köydeki genç bir karı koca üstlenir. Vakti gelince kız, uzun zamandan beri demir çelik üretiminden servet kazanan, köklü Akakuçibalar ailesine gelin gider. Geline, Akakuçibalar ailesinin bin fersah öteyi gören hanımı, denmeye başlanır: Bu kadın, anneannem Manyo Akakuçiba. Bin fersah öteyi gören anneannem, manga çizeri annem ve hiçbir şey olmayan ben…
    Hoş geldiniz, güzel dünyaya.

    Akakuçibalar Efsanesi, hızlı ekonomik gelişme, balon ekonomisini geçerek Heisei dönemine uzanan günümüz Japon tarihini, Tottori Vilayeti’nin köklü bir konağında yaşayan üç neslin kadınları ve onları saran acayip bir sülalenin tarihini, benzersiz biçimde anlatan, baştan sona bir şaheser…

    Akakuçibalar Efsanesi, 2007’de Japonya Gizem Yazarları Birliği Ödülünü aldı.

    337,50450,00
  • Akşam Yazıları

    Akşam Yazıları, annelerin çocuklarını bir gazoza kandırabildiği, çocukların da ancak bir gazozluk numaralarının bulunduğu yani ekmeğin üzerine Sana yağı sürüldüğü, bir zeytinin de iki defada yendiği yıllardan başlıyor; insanların kalplerini yitirip oyunu, sadece yüzleriyle sürdürdüğü yıllara değin sürdürüyor anlatıyı. Bu zaman dilimini, bazen anlatıcının bazen kahramanın iç konuşmalarıyla, bazen metinler arası geçişlerle, isimler ve mekânlarla günlerin çetelesini tutarak ama akşam mahmurluğunu hep üzerimizde taşıyarak yaşıyoruz.

    225,00300,00
  • Amerigo

    Amerigo: Tarihî Bir Yanılgının Hikâyesi, Stefan Zweig’in ölü­münden önce yazdığı, 1942’de yayımlanan son kitaplarından. Ki­tapta, Amerika kıtasını kimin keşfettiği sorusu; notlardan, mektup­lardan, raporlardan ve bir takım tarihî vesikalardan yola çıkılarak anlatıyor.

    Stefan Zweig’ın diğer yaşam öykülerinden farklı olarak bu eser, yeni kıtanın eski dünyada algılanışının monografisi niteliğinde. Okur, kronolojik bir izlekten ziyade sezgisel ve doğurgan bir anla­tıyla tarihî bir yanılgının hikâyesiyle buluşuyor.

    123,75165,00
  • Ana Dili Sessizlik

    Şiiri dil üzerinden kurmak, şairin duyumsama gücünü ortaya çıkarıyor. Duyuş ne kadar derinse dilin imkânlarından yararlanma eğilimi de o denli fazla oluyor. Velev ki bu dil, yaşayan bir dil de olmasın… Fakat şiirin akacağı yatağı yeniden oluşturma eğiliminde olduğu şiir-uzamında, dile düşen yük de artar. Bu yük, bazen tek bir dil üzerinden değil; birden çok düşünme biçimine zemin hazırlayan diller aracılığıyla da sağlanabilir. Bu kitapta, ana dilini, sessizliğe isnat eden bir şair çıkıyor karşımıza. Üstelik ilk kitabıyla… Kimi zaman Fransızcanın sembolizmi yüksek tepelerinden çekip alıyor bir dizeyi, kimi zaman felsefenin açtığı dil imkânlarından okur için es’ler topluyor. Ama son kertede, konuşulan dilin sınırlarını aşarak, düşünülen dilin kucağına bırakıyor okuru. Tıpkı müzik gibi… Sonsuz çınlayan ses duvarına atılan çentiklerle oluşan sessizlik biçimlerinden bize şiir çıkarıyor. Tıpkı, hep bir ağızdan çıkması gibi duymak istemediklerimizin…

    210,00280,00
  • Analog Öyküler

    ‘Gerçeğin hakikatinin ne olduğu’ felsefenin, bilimin, sanatın yüzlerce yıl tartışageldiği temel sorunsal. Türümüz, hakikat arayışı bağlamında gerçekliğe bakmayı, gerçekliği yorumlamayı bu bağlamda tutkuya dönüştürüyor. Fotoğrafın sunduğu gerçekliğin yorumu; dil, bilgi, deneyim ve hayal gücüyle birleşerek somuttan hakikate uzanabiliyor. Eski fotoğraflara tekrar tekrar bakarak onları, yepyeni bakış biçimleriyle defalarca anlamlandırmamız hakikate yaklaşma istencimizin sonucu değil mi?

    Analog Öyküler, objektifi, doksanlı yıllar Anadolu’sunda yaşanan hayata odaklayarak bazen keyifli, sevinçli, neşeli, uçarı bazen durağan, kederli, acılı, buruk ama hep yoğun hep sıcak hep yalın insanî ânları yakalayıp dondurarak bitimsiz bir geziye çıkarıyor görür/okuru. Kitapta yetmiş dokuz fotoğraf, yetmiş dokuz bakış biçimiyle bazen öykü, bazen şiir, bazen değini, değerlendirme formunda ân, anlam ve hakikat arasındaki bağlantıyı disiplinler arası bir çabayla yorumluyor. Sezgin Güvel’in keskin dikkatiyle çektiği fotoğraflarda hayatı bütünüyle keşfetmiyoruz belki ama hayatın temel ögelerini, temel erdemlerini yakalıyor; hayatın bir kesitini ‘ân’a sığdırıyor ve yaşamaya dair yalın, doğal, dolaysız ama her defasında çok çarpıcı, çok şaşırtıcı, çok sarsıcı imgelerle karşılaşıyoruz.

    Bazen baktığımız yer aynıdır da gördüklerimiz birbirine hiç benzemez. Analog Öyküler’de sanatçının çektiği fotoğraflar başka başka gözlerden, dikkatlerden yorumlanıyor. Atlar, çocuklar, duvarlar, denizler dağlar, bir dolu şey fısıldıyor ve herkes, o fısıltılardan duyduklarını bizlerle paylaşıyor. Duygular resmedilmiyor tam tersine fotoğraflar duyguların tercümanı oluyor. ‘O ân’ı yaşatan bu fotoğraflar, yıllara yayılan emek yoğun bir çabayla çekilmiş. Farklı disiplinleri bir araya getirmesi açısından da örneğine çok fazla rastlamadığımız bu çalışma bize, bir süreliğine de olsa başka dünyalara yolculuğu vaad ediyor.

    525,00700,00
  • Anarşist Karga

    Çağın karmaşası, insanı acımasızca öğütürken öykü, modern dünyaya, yaşananlara, gerçekliğe karşı bir tavır alma biçimidir. Yaşamın girdapları içinde hikâyemizi, en çok da insanımızı kaybederken sahih bir ses arayışımız öyküye de yansıyor. Bütün hesapları bir kenara bırakıp kalbimizle eşlik edeceğimiz bir ses… Nurullah Aydın, imgelerle kurulu kurmaca evreninden bu sese çağırıyor bizi. Kurduğu öykü atmosferi, aradığımız sesi duyulur kılıyor. Okur, öyküler boyu yazarla birlikte yürüyor, yazarın sesine karışıyor. İhtiyacı olan sesi yazarla birlikte arıyor.

    112,50150,00
  • Arafta Uçan Kelebekler

    Avrupa’da yaşayan Türkler, uzun yıllar önemli olayların, önemli hikâyelerin içinde buldu kendilerini. Bazen kahramanı, bazen izleyicisi oldular Avrupa’da geçen zamanın. Ama şimdiye değin yaşadıklarını, düşündüklerini, hissettiklerini yazmaya, paylaşmaya ne vakit, ne dil bulabildiler. Avrupa’nın üçüncü kuşak Türkleri, hikâyelerini anadilleriyle anlatmaya başlıyor: Arafta Uçan Kelebekler, böyle bir dil, anlam ve vakit arayışının ürünü.
    Kurduğu büyülü dünyanın içinden başka bir ihtimale selam veriyor Ecem Tuba Hızarcı. Yalın bir dil ve zihinsel bir akışla okuru şaşırtmayı beceriyor. Hadi itiraf edelim, okur dediğimiz zaten şaşırtılmayı beklemez mi? Şaşırmak ve şaşırtmak. İkisi bir arada bir ilk kitap.

    112,50150,00
  • Avangart Sinema ve Resim

    Ülkemizde avangart sinema tartışmasının yeterince yapılabildiği söylenemez. Sinemayla ilgili lisans bölümleriyle lisansüstü programlarında kaynak ve uzman öğretim elemanı eksikliği dolayısıyla konuya yeterince yer verilmemektedir. Ayrıca bu durum, ülkemizde sinema denilince ekseriyetle hikâye anlatımının anlaşılmasından, film analizi çabalarının görüntünün resim dilinden ziyade öykü analizine yönelmesinden kaynaklanır. Oysa film medyumunun ne olduğundan, nasıl olması gerektiğinden başlayarak avangart hareketler tartışılmaksızın sinema tarihi, sinema akımları, sinema dönemleri ve sinemanın anlatım yapıları gereğince anlaşılmaz.

    Resim sanatına nispetle gelişen avangart hareketlerin karşı çıktıkları dil temelli anlatım geleneğinden beslenen ana-akım sinemasına nasıl yansıdığı, ne şekilde dönüştükleri soruları kitabın yörüngesini belirliyor. Söz konusu paradoksal ilişkinin yeniden sorgulanması, sinemanın tarihsel seyri içinde kendini nasıl belirlediği ve günümüzde hangi yöne doğru evirildiği sorularına ışık tutacaktır. Ayrıca bu zorlu görev, sadece sinemanın değil belki daha önce sanatın ne anlama geldiği, özellikle Batı’nın sanat anlayışının kendini neye nispetle belirlediği, tarihsel süreç içinde ne şekilde dönüştüğü sorularının muhakemesini de gerekli kılıyor.

    393,75525,00
  • Aydınlanma

    18. yüzyılda yaşamsal, tarihsel, düşünsel, entelektüel, felsefi pek çok bileşenin birbirine karşıt ya da birbirini destekleyecek biçimde bir araya gelmesiyle başlayan Aydınlanma süreci, bugün hâlâ ‘nasıl’lığı tartışılan karmaşık bir anlam ve değerler dizgesi oluşturuyor. Kavram olarak tanındığı günden beri temsil ettikleriyle 19., 20. yüzyıllar boyunca hatta 21. yüzyılda bile felsefecilerin, tarihçilerin en kritik tartışma konularının başında gelen Aydınlanma, oluşumu yönüyle tartışıladursun, sonuçlarıyla Kıta Avrupa’sı başta olmak üzere bütün dünyayı derinden etkileyip değiştirmiş, dönüştürmüştür. Aydınlanma’yı süreç içinde anlama çabası, hiç kuşkusuz, yaşadığımız dünyayı oluşturan dinamikleri, tarihsel süreklilik içinde anlama çabası demek.

    225,00300,00
  • Aynadaki Kadınlar

    Özlem Karapınar, Aynadaki Kadınlar’da içerde ve dışarda insanı saran kısık seslere odaklanarak kuruyor öykülerini. Yüksek bir yerden bağırmaktansa okura çok yakınından fısıldamayı tercih ediyor. Derman arayan kadınların arayışlarını nerelerde sürdüklerine odaklanıyor. Kısa, açık, yalın dokunuşlarla kahramanların yolculuklarına ortak oluyor. Karapınar’ın öykü dili, meselesini anlaşılır kılmakla birlikte temanın bir öğesi hâline geliyor. Kendine has, sakin, soğukkanlı, derinden üslubuyla tartışmaya açık gelgitlerden uzak, iyi bir ilk kitap sunuyor okura.

    Aynadaki Kadınlar’da devlet yurtları, kapılar, aynalar, valizler, müdürler, ders notları, rüyalar, balkonlar, mezarlıklar ve sokaklarla kurduğu öykü atmosferinde bıçak sırtı kararları, aynaları birbirlerine ve hayata tutan kahramanları, içlerindeki şeytanı susturmaya çalışanları, hayalleri olmayan kızları, hayatı cam kenarında titrek kelebekler gibi bekleyerek sürdürenleri, kısa bir buluşmada söze dökülen kelimelerin söndürdüğü umutları, kalabalığın arasında kendini haşere gibi hissedenleri, göz gözü görmez sislerin içinde birbirini arayanları, kırık bir can parçasının açtığı boşluğu, tuz buz olmuş hayatları ve daha bir çok şeyi anlatıyor Karapınar.

    157,50210,00
  • Azade

    Yabancı gözlerin, dikkatlerin gölgesinde büyüyen çocuklar, kimliklerini korumakla kaybetmek arasında sıkışır. Yaşadıkları yer, bir suskunluk ülkesine; anlamın yittiği, yüreğin daraldığı bir diyara dönüşür. Buralarda yaşamak çetin bir varoluş kavgası gerektirir.

    Yaşamanın çetin bir varoluş kavgasına dönüştüğü yerlerde haksızlığın, zulmün ve adaletsizliğin karşısında dikilme tavrı her şeyi daha da güçleştirir.

    Azade’de adalet arayan bir kişi, uçsuz bucaksız boşlukta muhatap arıyor. Romanda yalnızca sesin yankı aradığı boşluk değil, satırların arasına sığınmış bir çığlık var. Bu çığlık, sessizliğin kabulleniş olup olmadığını sorguluyor.

    225,00300,00
  • Baba

    Baba, oğlun babasının ölüm haberini almasıyla başlayan bir anlatı metni. Yakıcı bir olgunun insanda oluşturduğu telaş ve tedirginlikle ândan geçmişe, geçmişten geleceğe uzanan dolayısıyla mekânda gidip gelen dikkat; anılar, his, hayal ve düşüncelerle bir dönemin toplumsal dokusunu zaman ve mekân üzerinden aktarıyor.

    Baba’nın düzyazıyla şiiri aynı bütünde buluşturması ve bazı muhayyel bölümler, günümüz edebiyat dünyasında unutulan Türkçenin anlatı geleneğini kuran halk hikâyeleriyle Dede Korkut’u hatırlıyor.  Bu yüzden Baba, anlatı geleneğimizin güncel versiyonu gibi okunmalı.

    337,50450,00
  • Bahtiyar Yokuşu

    Metropollerin dalgın yüzleri, düş kırıklıkları, şehir insanının açmazları, gündüz kuşağı tutkunu kadınlar, erken büyümüş çocuklar; kendine özgü bir söyleyiş, mizah ve ironiyle Bahtiyar Yokuşu’nda anlatılıyor. Kitap, okurlarına zamanın dinamiklerine ilişkin sürprizler de sunuyor.

    Bahtiyar Yokuşu öykülerinin dekorunu suskunluklar, yokuşlar, katışıksız aşklar, hastane koridorlarında bekleyen insanlar, siyah beyaz fotoğraflar, kasiyer kızlar, öğrenci evleri, otobüs yolculukları, metro istasyonları ve en olmadık zamanlarda yakalandığımız sevda türküleri oluşturuyor.

    225,00300,00