Tüm Kitaplar

Toplamda 127 kitap listelendi.

  • Serbest Okuma

    Edebiyat, okuru, serüvene nasıl çıkarır? Edebiyat okuru, nasıl bir serüvene çıkar? Okur, düşsel dünyalara açılmaktan haz duyan, gerçek dünya kaçkını bir kişi midir? Edebiyatın çağrısına uymanın kuralları mı vardır? Kelimelerle, cümlelerle, dizelerle aktarılan anlam ve katmanları arasında, sınırsız çağrışım düzeylerinde yaşanan okuma sürecinin doğruluğu, yanlışlığı sorgulanabilir mi? Edebiyat eserini doğru mu algılamalıyız, tutarlı mı? Metnin tutarlı yorumu, yorumları mı vardır? Turgut Uyar, Behçet Necatigil, İlhan Berk, Ahmet Oktay metinleri başta olmak üzere pek çok edebî metinden yola çıkarak tutarlı yorumlama süreçlerini biraraya getiren Serbest Okuma, edebî metinleri, şair/yazar yaşantılarıyla ilişkilendirmeden, sadece dil düzleminde okuma, yorumlama çabasıyla ‘yol olmayanı’ yürüyor.

    105,00140,00
  • Sesimi Duymadan Geçen

    Sesimi Duymadan Geçen, halk anlatılarına dayanan yalın diliyle okuru; kavgadan, kargaşadan, gürültüden uzak, çevreyle uyum içinde, dingin bir yaşama çağırıyor. Gerçeğin ruhu acıtan yanları, yalın yaşamların devasa sorunları, mevsimlik işçilerin ömürlük yoksulluğu, dayanışma ve paylaşma erinci gibi birbiriyle bağlantılı ayrıntıların farklı atmosferlerde öyküleşmesi anlatılanı daha etkin kılıyor. İnsanın gerçekliği algılama, içselleştirme ve dönüştürme algısına odaklanan yazar, öykülerin kurgusu ve üslûbuyla hepimizi, anlatıya ortak ediyor.

    97,50130,00
  • Sesinden Mahrum

    Yaşımız kaç olursa olsun geçmiş hep yakınımızdadır. Dün gibi hatırlıyorum, diye anlatırız anılarımızı. Sesinden Mahrum’da hatırımızda kalan, çokluk bizi mutlu eden, bazen mahzunlaştıran zamanın kesitlerinden parçalar bulacaksınız. Balkanlar’ın küçük bir kasabasının zamana direnen sokaklarını, evlerini, kültürünü ve hayatın sesini duyacak, oradan Ege’ye uzanıp deniz kıyısındaki kumlu yolun serzenişlerini dinleyeceksiniz. Teknolojik gelişimin hayatı, kolaylaştırarak değiştiren değer, erdem ve incelikleri yitirten cazibesine dikkat kesilecek; vicdanımızı dinlerken aylardır sesini duymadığımız dostlarımızı duyumsayacağız.

    150,00200,00
  • Sinemada Dijital Dönüşüm

    Dijitalleşme süreci, günlük hayatımızın pratiklerini, toplumsal ve kültürel süreçlerini köklü dönüşümlere maruz bırakan, tarihin önemli kırılma evrelerinden. Nüfuz alanı, çarpan etkisiyle sürekli genişleyen, varoluşsal duruşumuzda, şuurumuzun hakikat ve gerçeklik ilişkisinde etik, estetik, ontolojik ve epistemolojik dönüşümlere yol açan bu sürecin, sanatı özellikle de sinemayı etkilememesi düşünülemez. Dijital dönüşüm, sinema tarihinin, analog ve dijital dönemlere ayrılarak karşılaştırılmasını, yeniden muhakeme edilip yazılmasını gerektiriyor. Sinema, çoktan dijitalleştiği hâlde, bu alanla ilgili ağırlıklı olarak analog dönem işlenmekte; sürecin etik, estetik, ontolojik ve epistemolojik sonuçları yeterince tartışılma-makta; konu, daha çok teknik düzeyde ele alınmakta ve anlaşılmaya çalışılmaktadır.

    Dijital dönüşümün sinemaya yansıyan etik, estetik, ontolojik ve epistemolojik boyutlarının sorgulanması, Sinemada Dijital Dönüşüm’ün ana sorunsalını oluşturuyor. Kitapta, son otuz yıla damgasını vuran dijitalleşme sürecinin, sinemaya etkileri, onu nasıl değiştirip dönüştürdüğü, bu dönüşümün ne anlama geldiği sorgulanıyor. Dijitalleşme sürecinin, sinemanın kendisiyle, gerçeklikle ve seyirciyle kurduğu ilişkiyi nasıl etkilediği irdeleniyor.

    97,50130,00
  • Siz Hiç Öldünüz Mü

    Filmlerdeki gibi umutla, coşkuyla başlayan hayatların, aşkların başladığı gibi sürmediği; ruhu inciten, üzen, yaralayan hatta ortadan kaldıran yaşanmışlıkların, bir görenin dönüp bir daha baktığı dünyalar güzeli insanların zamanla nasıl harabeye evrildiğini, olay zamanından geriye dönüşlerle anlatan Siz Hiç Öldünüz mü’ nün öyküleri ölüm temasıyla birbirine bağlanıyor. Biri beni alsa, sarsa sarmalasa, beni iyileştirse diye umutla beklenen kişinin günün birinde gelmesi istenmeyen birine dönüştüğü öykü kahramanları yaşasalar bile zaten çoktan ölmüş bulunuyor. Yazar, insanımızın birbirini yorma, üzme, kırma ve nihayet tanınmaz hâle getirme süreçlerini dolaysız ve dokunaklı bir dille anlatıyor.

    97,50130,00
  • Sofya

    Emine Doğrul, bir bilim kurgu romanıyla edebiyat dünyasına adım atıyor. Yazar, bilindik dünyada sıra dışı bir sırrı serbest bırakırken ansızın çıkıp gelen bir ihtiyarın masum görüntüsünün arkasında bilimin belki de en büyük hayalini saklıyor. Sofya’nın ansızın başlayan maceralar zincirine okurunu davet eden yazar, sürükleyici bir dille serüvenin lezzetini taçlandırıyor.

    75,00100,00
  • Son Şam

    Çarşısı pazarı, camisi türbesi, dergâhı berzahı, âlimi şairi, sineması kahvesiyle kadîm Şam’ın henüz mahremiyetini saklayıp muhabbetini sakınmadığı son devri, hayret makamında ince bir dikkatle anlatılıyor Son Şam’da.

    Şam sevgisini Şam bilgisini arttırmak, aradığını kolayca bulacak Şam seyyahlarını çoğaltmak için Şam’da tutulan notlardan oluşan kitap, kadîm şehrin başına gelenler yüzünden bugün, kulak vermeyle duyulamayacak, aramayla bulunamayacak, bakmayla görülemeyecek tarihe karışmış kadîm Şam hayatını, satırlarla duyurup göstermeye çalıştığından şehrin, Kıyametten Bir Önceki Sûret’ini çiziyor.

    90,00120,00
  • Terörist

    Terörist. Zaman zaman hayat denilen bu zorlu yokuşu inadına tırmanır O. Varoluş konçertosunu besteler durur. Esaslı bir amaç taşır sonsuzluk sahnesinde her eyleminde. O, Kral Oidipus gibi kim olduğunu sorar, Doktor Faust gibi ruhundan kovulur, Prens Hamlet gibi eylemlerinin içinde ölür. Eşsiz anlara şahitlik eder ‘kendim’ dediği öz aynasının karşısında an be an.

    O, sadece bir Adam’dır. Şairin dediği gibi yuvarlağın köşelerini bulmaktır bütünüyle zorlu işi. Aşka gönül ile düşmek ve yanmak, zekâ ile düşmek ve kavrulmak, akıl ile düşmek ve çıldırmaktır sonu! Duyguların gülünç cezasına çarptırılmak, aşka düşemeden kalabalığa karışmak, ezilmektir elinde kalan! Ölmeden önce sersem sersem bakınıp durmadan bir yol seçse de ölmektir oyununun sonu!

    Terörist, sıradanlaşan modern insanın, hayatın ve varlığın hakikatini sorgulama sürecinin sıra dışı, güçlü ve çarpıcı bir ifadesi. Bu sorgulama süreci bizden, sahneleme ve oyunculuk açısından, ancak hakikatle buluştuğunda anlam kazanan özgürlük iradesi ve hayal gücü talep ediyor. Modern tiyatronun maskesini düşüren bu yeni yüz arayışında, oyun, kökleri akıldan, felsefeden ve şiirden beslenen bir başkaldırıya dönüşüyor.

    75,00100,00
  • Toplumsal Gerçeklik ve Roman

    Toplumların hafızası, insanın bedeninde ve ruhunda derin izler bırakıp zamanla yavaş yavaş unutulduğu zannedilen ama aslında hep orada varlığını devam ettiren sancılı dönüşüm süreçlerinde ortaya çıkan acı tatlı hatıraların, duyguların ve anların bir toplamı gibidir. İşte sosyoloji de bu hatıralar bütününü hem kalbinde hem de zihninde taşıyan kolektif şuurun, toplumsal belleğin sistemli bir değerlendirmesini yapar. Böylelikle toplumun kültürel ve sembolik dünyasında kalan tesirlerin izini sürerek geçmişin yükünü çözümler ve bugüne taşır. Elbette dönüm noktası niteliğindeki sosyal/kültürel olayları çözümleyen böylesine derinlikli tahlil ve çalışmalar için de bu önemli toplumsal alt-üst oluşları ele alan ya da bu dönemlerde üretilen edebî metinler yol gösterici bir nitelik taşır.

    Toplumsal Gerçeklik ve Roman: Servet-i Fünûn Dönemi Türk Romanı’nda Birey ve Toplum, böylesi titiz bir çalışmanın ürünü. Üstelik siyasî şartlar nedeniyle toplumsal sorunlardan bilinçli bir uzaklaşmanın gözlendiği Servet-i Fünûn Dönemi’ni, bu dönemde yazılan romanlardan yola çıkarak değerlendiriyor. Elinizdeki kitap, bütün bu ayrıntılı tasvirlere yer verirken Cemil Meriç’in “çöken ülkeyi 33 sene ayakta tuttu” diyerek iradesini tasdik ettiği iktidarın edebî eserlere nasıl yansıdığını da gözlemliyor. Böylelikle romanın toplumsal alanla karşılıklı etkileşimini anlamaya çalışarak yalnızca sosyolojiye değil edebiyata da katkı sunuyor.

    225,00300,00
  • Türkiye Türkçesi Ses Bilgisi

    Türkiye Türkçesi Ses Bilgisi, iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde dilin nasıl bir yapıya sahip olduğu, dilin özellikleri, gelişimi üzerine kurulan teoriler, hayvanların dil ve iletişimi, dilbilimi ile dilbilgisi, dilbilimi okullarıyla bu okulların savunduğu ilkeler, iletişimin temel öğeleri, yeryüzü dilleri, Türkçenin tarihî gelişimi gibi konular dilbiliminin verilerinden hareketle aktarılıyor.

    İkinci bölümde dilbilimiyle dilbilgisinin temel terimleri, terimlerin açıklamaları, ses ile harfin nasıllığı, ses organları, Türkiye Türkçesinin ünlüleri, ünlü uyumları, ünlülerle ilgili değişmeler ve ses olayları, Türkiye Türkçesinin ünsüzleri, ünsüzlerle ilgili değişmeler ve ses olayları ele alınıyor. Bu konular incelenirken ilgili kısım art zamanlı ve eş zamanlı karşılaştırmaya tabi tutuluyor.

    İlgililerin dilbilgisini, özellikle de ses bilgisini ezberlemek yerine metinler üzerinde uygulayabilmesi için her bölümün sonuna örnek sorularla açıklamalı yanıtları eklenmiştir.

    Türkiye Türkçesi Ses Bilgisi, akademisyenlerimizle alana ilgi duyan herkesin yararlanabileceği bir kitaptır.

    300,00400,00
  • Türkiye’de İslamofobik Retorik

    Antik dönemde Yunanistan dışında yaşayan toplumlara Yunanlıların ‘barbar’ deyişi, modern zamanlarda Batılıların Batı dışı kültürlerin insanlarını ötekileştirmesinin esin kaynağını oluşturur. Aydınlanma sürecinde bile Batı, Doğu’yu ötekileştirmek için genetik kodlarından yola çıkarak ‘barbar’ yakıştırmasını seçer. Böylece Doğu dillerine, edebiyatlarına, kültürlerine, inançlarına karşı ötekileştirici yaklaşım derinleşir. Batı’da 19. yüzyıldaysa daha sonraları oryantalizme dönüşecek folklor araştırmalarıyla tanınmaya çalışılan Doğu, İslam üzerinden yeniden yorumlanır ve Müslümanları ‘öteki’leştirmenin yeni bir aşamasına gelinir. Bu aşamada İslam diniyle Müslümanlar şiddetle, terörle ilişkilendirilerek İslamofobik bir retorik geliştirilir.

    Türkiye gibi nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkelerdeyse insanların İslam ve Müslüman algılarını değiştirmek (kısmen) zordur. Buna rağmen ülkemizde de 2000’li yıllara doğru giderek yoğunlaşan İslamofobik bir retoriğin kurgulandığı bilinmektedir. Elinizdeki kitap, Türkiye’de üretilmek istenen İslamofobik dili (devrin) Hürriyet, Milliyet ve Sabah gazetelerinden Refah-Yol Hükümeti örneğiyle inceliyor.

    427,50570,00
  • Türkiye’de Sinema

    Türk Sineması tanımlaması, öncelikle sinema tarihinin neşet ettiği yere ve ilgili coğrafyaya işaret ediyor. Mimari, müzik ve edebiyat gibi diğer bütün sanat dalları için de geçerli olacağı üzere, sinemaya da nitelik kazandıran asli unsur, öncelikle kendisinden neşet ettiği toplumun ve coğrafyanın tecrübe ettiği tarihsel kimliğe, değişim ve dönüşüm süreçlerinin açık bütünlüğüne nispetidir. Bu çerçevede Türkiye’de Sinema, sinema tarihi yazımının ülkemizde karşılaştığı sorunların kaynağına eğilmeyi deniyor, yeni ve farklı bütüncül yaklaşımların gereğine işaret ediyor, alternatif bir tarih yazımı için tartışma imkânı sunuyor. Bu maksatla, öncelikle geniş bir tarih muhasebesi ve dünya perspektifine nispetle Türkiye’nin durumu sorgulanıyor, tarih ve yazımına ilişkin süreçler tartışılıyor ve nihayet kitabın odak noktasını teşkil eden Türkiye’deki sinemaya geçiş yapılıyor.

    180,00240,00
  • Türkiye’nin Kaderi

    Türkiye’nin Kaderi, kendi hikâyesini bulmaya çalışan ülkemizin; aydınlarımızın, entelektüel­le­ri­mizin, şairlerimizin hakikat karşında nasıl konumlandığını cesurca tartışıyor. Kitapta, dönem dö­nem ülkemize yönelen Batılı şokların tahribatından kurtulmamızı sağlayacak yerli tefekkürün en­te­li jansiyamızca nasıl görmezden gelindiği, ötelendiği buna karşılık popülist kültürün neden/nasıl tercih edildiğine dair çıkarımlar yapılıyor.

    Celâl Fedai, kürsel kapitalizmin sıradanlaştıran, kitleleştiren, tektipleştiren yoğun algı dayatmalarına direnme yollarını araştırıyor. ‘Bilinç’le ‘amel’ olgularının ‘kaderimiz’deki olası derin ve farklı etkilerini bu iki olguyu birbirinden sıradışı bir bakış biçimiyle ayırarak irdeliyor. Dünya hego manyasının Türkiye’ye biçtiği konumla Türkiye’nin geçmişinden devralmak zorunda olduğu tarihî sorumluluğun birbiriyle nasıl çeliştiğini araştıran yazar, tarihî sorumluluğumuzdan neden ka­ça mayacağımızı geniş bir kültür envanterini gözden geçirerek ortaya koyup ülkemizdeki İslâmî tefek kü­rün izini sürüyor.

    150,00200,00
  • Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü

    İlişkilerin, arkadaşlıkların, birlikteliklerin giderek farklılaştığı, âhenksizleştiği, tavsadığı ve yer yer kopmaya başladığı varsıl ve hüzünlü yalnızlıkların herkesi psikologlara düzenli ziyarete zorladığı vaktin öyküleri anlatılıyor Üç Günlük Dünyanın İkinci Günü’nde. Yaş aldıkça içlerine düşen yıkımı ‘bir zamanlar olduğu gibi’ beraberliğin esenliğiyle aşmanın ne derece mümkün olduğunu sorgulayan öykü kahramanları ‘Ne ara bu hâle geldik?’ sorusuyla karakterleştiriliyor. Üçe bölündüğü farz edilen ömrün ikinci evresinin serüvenlerinin anlatıldığı öykülerin tematik merkezi iç dünya.

    45,0060,00
  • Uluslararası Medyada Türkiye Karşıtlığı

    Batı medyası, dünyadaki zihin enerjisini; üreten ve tüketen zihnin enerjisi diye ikiye ayırıyor. Onlara göre Batılı kodlarla çalışma-yan zihin, kendine sunulanı tüketmek zorunda. Örneklerle Uluslararası Medyada Türkiye Karşıtlığı, Batılıların “tüketen zihin” algısına örneklerle itiraz ediyor. Kitabı oluşturan metinler, Türkiye’de iç siyasetle dış politikanın yoğunlaştığı süreçlerin dökümü niteliğinde. Ayrıca kitap, iç siyasetle dış politikanın ateşinin hem yükseldiği hem de düştüğü zamanlarda yabancı medyada yayımlanan köşe yazıları, haberler, fotoğraflarla Türkiye karşıtlığının hız kesmemesini gözden geçirip bu tutumun sebeplerini sorguluyor: Batı medyasının, Türkiye karşıtlığını, statik bir anlayışa dönüştürmesinin tarihî mirasla, kültürel dinamiklerle ilgisi tartışılıyor. Türkiye’nin çevresiyle ilişkilerinde “gelişmeleri dikkate izliyoruz” tavrını bir tarafa bırakıp gelişmelere müdâhil olması, gücünü ve operasyon yeteneğini arttırmasının Batı medyasına yansımalarını sunuyor.

    Örneklerle Uluslararası Medyada Türkiye Karşıtlığı, medyatik üretimlere kuşkuyla bakmayı, onları sorgulamayı, analizi ve düşün-sel diriliği öneriyor.

    150,00200,00
  • Üsküp Konuşmaları

    Medeniyetlerin kolektif ruhu vardır. Mekâna, tarihe, kişiliğe, zamana ve yaşam biçimine sinen bu kolektivite, o medeniyeti anlamamıza imkân verir. Şehirde, mekânda, tarihte ve kişilikte görünen bu kolektivite, aslında okunacak bir kitap, yorumlanacak bir hikâye, terennüm edilecek bir beste veya iman edilecek bir Yüce yaratıcıya, doğru yaklaşanların anlayacağı bir şekilde kendinden olana âdeta üfler. Bu yönüyle genelde Rumeli, özelde Üsküp, o şehri hayâlinde yaşatan Yahya Kemal’in dilinde de çeşitli imge, simge ve algılarla insanın belleğiyle gönlünde konumlanmış bir medeniyetin temsilcisidir.

    Yahya Kemal’in Kaybolan Şehir şiirinde Üsküp ki Şar Dağ’ında devamıydı Bursa’nın/Bir lâle bahçesiydi dökülmüş kanın ifadesi; özlemin, millî benliğin, kimliğin ve muhayyilenin sevgiyle, özlemle ve hayranlıkla dile gelişinden başka bir şey değildir.

    Bu yönüyle Üsküp, medeniyetimizin kimliğini ve kişiliğini oluşturan, tarih, millet, medeniyet, vatan, din duygularını geliştiren ve ileride yeni inşalara da yansıyacak pek çok değeri barındıran güçlü bir potansiyeldir.

    O Üsküp’te ki medeniyetimizin hezimetinin sarsıntılarını en yakından duyan serhat şehri, kahramanlık hikâyelerimizin mekânı, İmparatorluğumuzun feci yıkılışını ve bir daha geri gelmeyecek olanın doğurduğu büyük üzmitsizliği ancak şanlı ve güzel eski günlerini hatırlamak suretiyle telafiye çalışan ‘kuğunun son şarkısı’ kadar güzel bir şehir…

    Hiç kuşkusuz Üsküp’te tarihi, edebiyatı, dini, kültürü ve eğitimi konuşmak, aslında medeniyetimizin kolektif ruhunu bir başka ifadeyle yitik hafızayı arama, yenileme, inşa etme ve bulma gayretidir.

    180,00240,00