Tüm Kitaplar

Toplamda 127 kitap listelendi.

  • Müzik ve Kimlik

    Müzik, hem tarihsel kimlik oluşumunu mümkün kılan ruh ve düşünce tavrının doğrudan tebarüz ettiği ritmik bir ifade, hem farklı milletleri ve kültürleri aynı ruh ikliminde buluşturan sihirli bir kudret, hem de oluşan birliğin ve üst-kimliğin belki de en önemli tarihsel hafızasıdır. Osmanlı-Türk kimliğini diğerlerinden farklı kılan özellik, bütün bu ilişkiler bütününü kuşatarak karakter kazandıran ruh ve düşünce tavrının merkezi hüviyette bir tarihsel kimlik iddiasına sahip olmasıdır.

    Müziğin toplumu birleştirici ve dönüştürücü rolünün tarihsel bir perspektif içinde ele alındığı bu kitap, ana metin dışında Türk, Süryani, Ermeni, Rum, Keldani, Kürt ve Yahudi müziğiyle ilgili yirmi üç söyleşiyi ihtiva ediyor. Çalışma, kendi müziklerini bizzat kendileri muhakeme eden her ismin değerli katkılarıyla meseleye etraflı bir bakış sunuyor.

    Kitapta, ilgili röportajları okuyucunun cep telefonları ve tabletlerinde izleyebilmeleri için QR Code kullanıldı. Aynı şekilde bazı örnek müzik parçaları QR Code’lar sayesinde, hazırlanan internet sitesi üzerinden dinlenebilmektedir. Bu özelliğiyle kitap, Türkiye’de bir ilke imza atmakta, okuyucusuna sesli ve görüntülü interaktif özelliklere sahip bir okuma imkânı sunmaktadır.
    Kitaba söyleşileriyle katkıda bulunanlar:

    Arda Ardaşes Agoşyan, Celâleddin Çelik, Fransua Yakan, Gabriel Aydın, Gönül Paçacı, Hristos Psomiadis, Karen Gerson Sarhon, Kevork Tavityan, Mehmet Atlı, Miltiadis Papas, Murat İçlinalça, Nişan Çalgıcıyan, Nuri Özcan, Ömer Tuğrul İnançer, Ruhi Ayangil, Sadettin Ökten, Safa Yeprem, Salih Bilgin, Selim Hubeş, Turgay Üçal, Vedat Yıldırım, Yakup Altuğ, Yalçın Çetinkaya.

    360,00480,00
  • Öğleden Sonra Tahran

    Eski bir besteyi/aşkı çok can yakıcı bir biçimde yeniden duyumsatıyor Öğleden Sonra Tahran. Mustafa Mestûr vakit, dil, kültür, akıl gibi olguları aşkın tezahürlerini duyumsatabilmek için kısa, zarif ve etkili dokunuşlarla yeniden yorumluyor. Vakti, her gün kaydırağa çaresizce binmeyle özdeşleştiren öykü kahramanları; sevme, sevmeme, reddedilme durumlarıyla yüzleşip aşkın, manevî yolculukların başı olduğunu duyumsar. Aşkın mertebeleri, sevgilinin bin ağaçlı bir cennet oluşu, yaşam cehenneminden bıkıldığında ağaçlarının gölgesine sığınılabilecek bir kadının varlığı, o kadının cennet oluşu bir dizi düşünsel problemle aktarılıyor ve:

    Yol kenarındaki cu¨zzamlı adam
    Şehrin en gu¨zel kızına dikiyor gözlerini

    75,00100,00
  • Öğretmenlik Sevdası

    Öğretmenlik çok bereketli bir meslek. Tavrınız, davranışlarınız, düşünceleriniz, hayat algınız bir şekilde öğrencilerinizde çoğalarak devam eder.

    Değer verip elinden tuttuğunuz o gencecik, ürkek çocukların özgüvenle birer beyefendi, hanımefendi olarak mezuniyetlerini görmek tarifsiz bir mutluluktur. Bilinir ki onlar, yarının öğretmenleri, meslektaşlarımızdır.

    Tek taşla duvar örülmez. Öğretmenler, öğrencileriyle çoğalır. Her sabah sınıflara giren o öğretmenlerle yurt çapında halaya durmuş gibi olunur. O sınıflarda konuşanlar bir bakıma ilk öğretmenlerdir. Bu, heyecan verici olduğu kadar, sorumluluk da yükler.

    Hocaların hocası Cemal Kurnaz, elli yıllık öğretmenlik hayatının tecrübelerini paylaştığı Öğretmenlik Sevdası’nda, meslektaşlarının duygularına tercüman oluyor.

    135,00180,00
  • Okuma Hâlleri

    Okuma Hâlleri, zaman zaman bir sohbetin samimiyeti içinde, yaşayan Türkçe duyarlılığı etrafında, meselesi olan denemelerden oluşuyor. Okuma çabasının sadece metin karşısındaki tavrımızdan ibaret olmadığı, metinle birlikte; zamanı, kalem sahibini hatta nesneleri bile anlama ihtiyacı olduğu düşüncesinden hareketle, hayata edebiyat merkezli bakmaya çalışıyor. Pessao’dan Nasrettin Hoca’ya, İskender’den Cengiz Han’a, Manguel’den Şemsettin Sami’ye ve oradan masaya, duvarlara, ebabile, kapıya; bu dünyanın her türlü değerinin tanıklığını Okuma Hâlleri’ni çoğul bir düzleme taşıyor. “Okumak böyledir işte. O, ölümün elinden bir şeyler kurtarabilmektir.”

    112,50150,00
  • Ölüme Bir Adım

    Ölüme Bir Adım’ın ana izleğinde günlük hayatın sıradanlığı içinde sıradışı ayrıntılar bulunuyor. Bu yüzden okur, her öyküde kendine kolaylıkla bir yer edinebiliyor; yanı başında yaşanan olayın kahramanı hâline gelebiliyor. Öykülerin dolaysız ve yalın anlatımı bu süreci hızlandırıp okuru, sakin bir atmosfere çekiyor.

    Yazar, hayalle gerçek arasına sıkışmamaya özen göstererek yaşanandan, günlük hayatın akışından etkileyici detaylarla kuruyor öykü evrenini. Sıradanın sakinliğinde oluşan öykü atmosferleri, anlatıcının sözünü güçlendirmeye yetiyor.

    97,50130,00
  • On Üç Şehit

    Bosna-Hersekli bir grup genç 1939’da, kimliklerini, inançlarını, yaşam biçimlerini koruyabilmek için Genç Müslümanlar Cemiyeti’ni kurar. 1990’ların özgür Bosna’sına ulaşacak uzun diriliş ve direniş yolunun dinamiklerini taşıyan Cemiyet üyelerini devrin Yugoslav yönetimi şiddetle sindirmek ister. 1940’la 1949 yılları arasında Genç Müslümanlar Cemiyeti’nin kurucularıyla en aktif üyelerinden bazıları şehit edilir. 1946’da Nedzib Sacirbegovic, Aliya İzzetbegovic, Esref Campara, 1947’deyse Vahid Kozaric, İbrahim Trebinjac ve İsmet Kasumagic hapse mahkûm edilir.

    Kendisi de Genç Müslümanlar Cemiyeti üyelerinden olan İsmet Kasumagic, Cemiyet’in kuruluşunun 60. yılı münasebetiyle tarihe not düşmek için elinizdeki kitabı yazar. Kitapta, Özgür Bosna’nın varoluş mücadelesini başlatıp sürdüren Genç Müslümanlar Cemiyeti’nin şehit edilen on üç üyesi, onların cansiparane çabası, bazılarının Anadolu’ya uzanan soy kütükleri biyografi tarzında inceleniyor. Kasumagic, şehit edilen kahraman gençlerin kararlı mücadelesini anlatılırken Bosnalı Müslümanlara uygulanan baskı, zulüm ve şiddet hakkında da birinci ağızdan tanıklıklar sunuyor.

    105,00140,00
  • Önce Söz Vardı

    Önce Söz Vardı, sözle mayalanışın önemini vurgulayan yazılardan, söz üzerine kurulan medeniyet ikliminin söze tutunmasından hareket eden metinlerden oluşuyor. Bazen Doğu’nun bitimsiz bahçelerinde, bazen de Batı’nın gölgeli zihin terazisinde soluklanılıyor. Bu bağlamda kimi zaman Batı Trakya’nın sosyo-kültürel kodlarını görecek kimi zaman da Doğu’yla Batı’nın farklı düşünüş ve kavrayış biçimlerine tanık olacağız.

    150,00200,00
  • Örtüsüz Yüzler

    Örtüsüz Yüzler’de bir asırlık ötekileştirmenin izleri, insanların yüzlerinde yer edinmişse de,  yine de çocukluk hayallerine tutunarak kadim çarşının, esnafın hallerinden, farklı insan hâllerine açılan bir Balkan ezgisi tütüyor. Kimi zaman Üsküp’ün cumbalı pencerelerindeki perdeler aralanıyor sofralara oturuyorsunuz, kimi zaman Arnavut kaldırımlı sokaklarda ya bir şiirin peşinde yahut pide kuyruklarında bekliyor ama hep çocukça bir telaşla eliniz ayağınıza dolaşıyor. Hüznün tarihî seyrelmeyle damıtıldığı, çocuksu düşlerin dünyasından büyüklerin kurulu dünyasında kesiştiği öyküler sizi, bir arasta aralığında kahve tadında karşılıyor…

    142,50190,00
  • Perde

    İnsanlığın ilk hikâyesini, hikâyelerin hikâyesini bilmeden bütün hikâyelerin boşlukta kalacağını, boşlukta dönüp duran hikâyelerle vakit geçirmenin anlamsız olacağını düşünen yazar, dünyanın sessizlik dönemlerinde doğan ilk hikâyeyle Büyük Hikâyenin İzini sürmeye başlıyor: Perde, bu iz sürüşün ilk kitabı.

    Hz. Âdem’in öyküsüyle açılan Perde; Habil’le Kabil’e, Lût, İbrahim ve Hz. Yunus’a değin insanlık tarihini derinden etkileyen, seçilmiş kişilerin büyük mücadelesini günümüz insanının tanıklığıyla öyküleştiriyor.

    105,00140,00
  • Perdesi Yırtık Dünya

    Gelişen, teşekkül hâlindeki hayatımızı en iyi kasaba edebiyatının dile getireceği, olgun bir edebiyatın kasaba edebiyatıyla ortaya konabileceği kanısındadır Sezai Karakoç. Perdesi Yırtık Dünya, bir Ege kasabasını sokakları, caddesi, evleri, köyleri, konakları, otelcisi, zeytincisi, zahirecisi, pastacısı, meczubuyla kasabadan şehre evrilişini bir perdecinin gözüyle anlatıyor.

    İnsanı, kasabayı, dünyayı perdeler üzerinden algılayan, kavrayan perdeci hem yaşadıklarıyla kendi dünyasını hem de insanımızın evrenini; kimlikli, kişilikli hâlleriyle aktarıyor. Tuncay Günaydın, Ege kasabası üzerinden teşekkül hâlindeki hayatımızın neredeyse yüz yılını, hayata ulaşımı perdeleyen şeylerle perdelenmesi gerekenleri naif bir dille anlatıyor.

    90,00120,00
  • Postmodernizm ve Mahremiyetin Dönüşümü

    Postmodernizm ve Mahremiyetin Dönüşümü, özellikle son yüzyılda dünyayı derinden etkileyen Batı düşüncesiyle Batılı yaşam tarzlarını sorgulayan farklı zamanlarda yazılmış eleştirel metinleri bir araya getiriyor.

    Şimdilerde modernitenin toplum tasarısının nihayete erdiğine ilişkin bir mutabakattan söz ediliyorsa dahi modernite sonrası yürürlüğe giren postmodernitenin uyandırdığı beklenti, kısa zamanda birçok eleştirel dikkatin de konusu hâline geldi. Bazı eleştirmenlerce Batı medeniyetinin en baskıcı, en totaliter evresi olarak görülen postmodernizm, kendini kitlelere sunma biçiminin aksine; farklılıkları törpüleyen, doğruları bölerek çoğaltan, hakikati flulaştıran, ‘değer’i değersizleştiren bir tabiata sahip. Böyle bir yaşam ve kültür atmosferinin mahremiyete nasıl baktığını, mahremiyeti nasıl dönüştürdüğünü irdeleyerek başlayan metinler; din, gelenek gibi kavramların özelleştirilmesi, kitle iletişim araçlarının mahremiyet anlayışına etkisi gibi güncel pratiklerin sebeplerini sorgulayarak sürüyor. Kitapta, olup bitenler karşısında sosyal bilimlerin tepkisi, yöntem sorunu bağlamında ele alınırken birey, toplum, özgürlük, oryantalizm, küreselleşme, çokkültürlülük, turizm, hermenötik, iktidar, terör gibi Batı kaynaklı pek çok kavram da eleştirel bir bakışla ele alınıyor.

    Postmodernizm ve Mahremiyetin Dönüşümü’nde Batı’nın yerkürede tek başınaymış gibi serkeşçe hareket etmesinin başka toplumlar üzerindeki yıkıcı/kıyıcı etkisi; her türlü bilginin, imajın, görüntünün hızla aktığı sanal evrende mahremiyetin imkânsızlığı, ‘göz’ün hakimiyetinin günümüz gösteri toplumunu nasıl kurup şekillendirdiği tartışılıyor.

    172,50230,00
  • Rüzgârda Asılı Arp – Soneler

    Büyük yazarları ne kadar okursak okuyalım, hep eksik kalıyor. Hele bazı yönlerini gözden kaçırmış, yeterince okumamış isek bu eksikliğin vahameti daha da koyu oluyor. Benjamin’in şiirlerini beğenmeyip ‘önemli değil’ diye geçenler olabilir. Ancak, Mary Maxwell, Benjamin’in şiirlerinde düzyazısında görüldüğünden daha da ince bir duyarlığın ortaya çıktığını söyler. Haksız değildir. Benjamin’in şiirlerini okumak mutlaka gereklidir.

    Bu bakımdan 73 şiiri Almanca aslından Türkçeye aktaran Yahya Kurtkaya’ya büyük bir teşekkür borçluyuz. Çok güç bir işin altından başarıyla kalktı. Çünkü Benjamin’in şiirleri kolay değil. Bir yandan Benjamin “yüksek üslûp” tutturmaya çalışmış. Öbür yandan şiirler içerik olarak iyice kapalı, hermetik dedikleri türden.

    Özenle çalışmış Benjamin. Sone biçiminin yanısıra, dizelerde hece sayısına, uyak tutturmaya, ses uyumuna bir daha, bir daha bakmış. Sadece noktalama imleri konusunda pek hasis. Bu da şiiri anlamlandırma işlemlerini etkileyebilir. Beğenmemiş ki gün ışığına hiç çıkarmamış bu şiirleri. Atmaya da kıyamamış. Saklamış, ölümüne kaçarken Paris’ten Bataille’e emanet etmiş. Belli ki ölümü sonrası bir yaşam öngörmüş şiirlerine. Öyleyse onun dünyasının asal bir parçası bu şiirler. Gel gör ki okunması zaten güç bir toplamın iyice gizemli, sırlı, esrarlı bir parçası. Benjamin’in şiirlerine henüz gereken ilgi gösterilmedi. Çözüm, söküm, yorum çalışmaları yapılmadı. Bir yumak, duruyor karşımızda.

    97,50130,00
  • Şâhmerân Hikâyesi

    Mezopotamya’da ortaya çıkan “Şâhmerân” ve Şâhmerân Hikâyesi; zamanla Arap, İran, İbranî, Hint ve Yunan mitolojileriyle zenginleşmiş ve Anadolu’ya mâl olmuş, kâdim bir metin. Battalnâme, Saltuknâme gibi Anadolu’da daha sonra ortaya çıkan birçok söylenceyi de derinden etkileyen Şâhmerân Hikâyesi, söylenceler ve metin yoluyla, yüzlerce yıl kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşmıştır.

    Sağlık, bilgelik, özveri, sevgi ve vefa sembolü olarak resim, heykel gibi görsel sanatlarla sinema gibi modern sanatların da ilgi odağı olan Şâhmerân, günümüz edebiyatçılarının da dikkatinden kaçmamış; Tomris Uyar’dan Murathan Mungan’a, Hilmi Yavuz’dan Erhan Bener’le Sennur Sezer’e… pek çok edebiyatçı tarafından yorumlanmıştır.

    97,50130,00
  • Saltanatın Hafızası

    Siyasi çalkantılar devam ederken II. Selim, ablası Mihrimah Sultan’ın hastalığına çare bulması için Taşkentli Seyyid’i saraya getirtir. Sokullu bu durumdan rahatsızdır. Seyyid’in Lala Mustafa Paşa’ya yakınlığı Sokullu’yu daha da endişelendirir: Zira Lala Mustafa Paşa’nın sadrazamlıkta gözü olduğunu düşünüyordur. Seyyid’in Kale’yle duygusal yakınlaşması Sokullu’ya beklediği fırsatı verir… Osmanlı arşivleri incelenerek hazırlanan Saltanatın Hafızası, Padişah II. Selim’in iktidarına, karşılaştığı iç ve dış sorunlarla kişiliğine odaklanmakla birlikte iktidar çevrelerinin nüfuz ve güç mücadeleleri, hırsları, zaafları bağlamında da okunabilir. Ayrıca II. Selim divançesinden iki şiirin ilk kez, bu eser için bestelenmesi de Saltanatın Hafızası’nı, edebiyat ve tiyatro tarihimiz için önemli kılıyor.

    75,00100,00
  • Sanatın Sosyolojik İmkânı

    Sanat, kurucu sosyologların bütün ilgisizliğine rağmen on sekizinci yüzyılın ikinci yarısından beri sosyolojik bir perspektifle ele alınmaya devam ediliyor. Sosyoloji öncesi sayılan uzunca bir geçmişten sonra sanat sosyolojisi, artık kendi müstakil alanını tahkim etmiş durumda. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir yandan konu ve alan netliğini sağlayarak öte yandan da metodolojik tercihlerini kesinleştirerek sosyolojik çerçeve içine iyice oturmuş durumda. Her ne kadar yakın dönem sanat sosyolojisi çalışmaları üretim, dağıtım ve kabul süreçlerine odaklanmışsa da sanatla toplum arasındaki ilişkinin bütünü, sanat sosyolojisine dâhil edilmelidir. Sanatın Sosyolojik İmkânı; aktörler, yapıtlar, kurumlar, bağlamlar, ilişkiler ve süreçler düzleminde sanat sosyolojisinin bütün yapıcı öğelerini inceliyor.

    150,00200,00
  • Saranghae

    Balkanların havası, suyu, toprağı anlaşılabilirse Meva’nın nasıl biri olduğu da belki biraz anlaşılabilir. Meva; insana, doğa ve canlılara sevgi dolu, efsanevî bir coşkunun ve saflığın simgesi: Batı kültürüyle büyüyüp Doğu’da nefeslenecek gizemli, genç bir kız. Ailesinin üstüne titrediği, istemeyerek şımarttığı, hayata hazırlarken hatalar yaptığı Meva, çevresindeki insanları sürekli şaşırtır, yolculuklarla olgunlaşır.

    Vildan Serdar, Saranghae’de Meva’nın Trakya’nın batısında, Rodop Dağları’nın eteklerine kurulmuş tarihî bir şehirde, İskeçe’de başlayan fırtınalı hayatını; önce Amerika’ya sonra Güney Kore’ye uzanan yolculuklarını, çelişkilerini, kararsızlıklarını iç yolculuklarıyla birlikte anlatıyor.

    150,00200,00