Tüm Kitaplar

Toplamda 127 kitap listelendi.

  • Bekleme Salonu

    Zamanın behrinde şeytan, inanmış birine “Burada tam olarak ne yapıyorsunuz?” diye sorar. O inanmış kişi “Hiç! Bitmeyen bir hikâye anlatıyoruz. Evreni ayakta tutan bir hikâye. Anlatılmadığında hiçbir şeyin kalmayacağı bir hikâye. Biz buna inanıyoruz. Bu bir görevdir; birileri bu görevi muhakkak yapmalıdır. Bir el bizi sustursa dahi hikâye durmaz. Çünkü herkes susturulamaz. Bilmediğimiz uzak bir diyarda biri hikâyemizi anlatıyordur.” diye cevap verir. Bekleme Salonu, işte böyle bir hikâyenin sesini, mesajını duyuruyor. Bundan ötürü de güncele takılıp kalmıyor. Varmak istediği bir yer var Bekleme Salonu’nun, doğduğu bir yer olduğu gibi.

    180,00240,00
  • Beni Beklemeyin

    Beni Beklemeyin, psikolojik açmazları, kitlesel endişeleri, kişisel deneyimleri, hayatın yalnızlaştırıp kendine yabancılaştırdığı insanın tutsaklığını, var olma çabasını incelikli bir üslupla anlatıyor.

    Şiir, masal ve tiyatronun imkânlarını öyküye taşıyan yazar; monologlarla, deneysel yöntemlerle öykü zeminini genişletiyor. Sanatsal incelik, estetik duruş ve şiirsel dil, öyküleri zenginleştiriyor; öykü atmosferlerini ayrıntılarla inşa etmesine imkân veriyor. Okur, can kulağıyla dinleyebileceği anlatımlarla yazarla birlikte uzun bir yolculuğa çıkıyor.

    75,00100,00
  • Beni Hikâyeden Çıkart

    Kitap, usta, dağ, zehir ve şifa kavramları etrafında insana, topluma, mekâna, nesneye dair; ‘değer’in anlamına, bu anlamın biricikliğine, yeniden ve yeniden kavranabilineceğine; böylece kendi oluşumuza, benliğimize, aidiyetimize dair uzamsal bir atmosfer oluşturan Beni Hikâyeden Çıkart; kurgusu, dili, düşündürüp duyumsattıklarıyla çekiciliğini hep koruyacak. İddiasız, abartısız güzelliğiyle zamanı aşacak.

    180,00240,00
  • Binbir Gündüz Masalları – I

    Keşmir, Kandahar gibi Afgan şehirleriyle Hindistan’da oluşmaya başlayan Binbir Gündüz Masalları; Isfahan, Bağdat, Basra, Musul, Şam, Kahire gibi Orta Doğu şehirlerine; Kazan, Tataristan gibi Orta Asya merkezlerine uzanan geniş bir coğrafyada oluşumunu tamamlar. Binbir Gündüz Masalları, Binbir Gece Masalları’na cevap niteliğinde, Keşmir Hükümdarı Turan Bey’in kızı Ferahnaz’ın erkeklere güvenmediğinden evlenmek istememesi üzerine dadısının bin bir gün süren anlatılarının toplamıdır. Binbir Gece Masalları’ndan sonra ortaya çıkan Binbir Gündüz Masalları da Doğu’nun ‘hikâye etme’ geleneğinin temelini oluşturur.

    Dünya edebiyatıyla Türk edebiyatında yüzlerce yıl sevilerek okunan Binbir Gündüz Masalları, klâsik edebiyatımızdaki benzerleri gibi iyi, güzel, doğru, yararlı ve sağlıklıyı içselleştirmiş kişilerle kurulacak bir toplum hedefler.

    225,00300,00
  • Binbir Gündüz Masalları – II

    Keşmir, Kandahar gibi Afgan şehirleriyle Hindistan’da oluşmaya başlayan Binbir Gündüz Masalları; Isfahan, Bağdat, Basra, Musul, Şam, Kahire gibi Orta Doğu şehirlerine; Kazan, Tataristan gibi Orta Asya merkezlerine uzanan geniş bir mekânda oluşumunu tamamlar. Binbir Gündüz Masalları, Binbir Gece Masalları’na cevap niteliğinde, Keşmir Hükümdarı Turan Bey’in kızı Ferahnaz’ın erkeklere güvenmediğinden evlenmek istememesi üzerine dadısının bin bir gün süren anlatılarının toplamıdır. Binbir Gece Masalları’ndan sonra ortaya çıkan Binbir Gündüz Masalları da Doğu’nun ‘hikâye etme’ geleneğinin temelini oluşturur.

    Dünya edebiyatıyla Türk edebiyatında yüzlerce yıl sevilerek okunan bu metinler, eski edebiyatımızdaki benzerleri gibi iyi, güzel, doğru, yararlı ve sağlıklıyı içselleştirmiş kişilerle kurulan toplumsal bir dokuyu hedefler.

    225,00300,00
  • Bir Adım Ötesi Gece

    Gündelik hayatın oluş, kuruluş ve yıkılış ânlarını kavramaya, anlatmaya yoğunlaşıyor Bir Adım Ötesi Gece. Kitapta sarılığa yakalanmış bir çocuğun, inanıp güvenerek baba ocağından telli duvaklı çıkan bir genç kızın, Tazelenmek lazım ayol diyerek kuaför koltuğuna kurulan kadınların, bir ocaktan şifa umanların arayışları öyküleştiriliyor. Yazarın ince dokunuşlarıyla giderek biricikleşip parıldamaya başlayan öykü kişilerinin hepsi, varoluş biçimleriyle benliklerinin bir yerinden yaralanan insanlarımıza, tanıdıklarımıza dönüşüyor. Hatta doğurmak, doğurulmak gibi hissettiren deprem, üzerine yazılıp çizilenlerle tahrip edilmiş bir duvar bile insanî ve toplumsal bileşenlerimizin duyumsanması için kişileştiriliyor.

    75,00100,00
  • Bir Bardak Su

    Avrupa’da yaşayan Türkler, uzun yıllar önemli olayların, önemli hikâyelerin içinde buldu kendilerini. Bazen kahramanı, bazen izleyicisi oldular Avrupa’da geçen zamanın. Ama şimdiye değin yaşadıklarını, düşündüklerini, hissettiklerini yazmaya, paylaşmaya ne vakit, ne dil bulabildiler. Avrupa’nın üçüncü kuşak Türkleri, hikâyelerini anadilleriyle anlatmaya başlıyor: Bir Bardak Su, böyle bir dil, anlam ve vakit arayışının ürünü.

    Coğrafyalar değişir. Yaşantılar, alışkanlıklar, acılar, sevinçler değişir. Zaman değişir, geçmişle gelecek arasındaki köprü, insandır. Hatırlayış ve unutuş, yüzyıllar geçse de bâkidir. Bir Bardak Su, içeriden bir göz olarak insanın hikâyesini farklı perspektiflerden, farklı coğrafyalardan geçerek okuruna hatırlatıyor. Bu hikâyeler; susayanların, kayıpların, geride kalanların, resimlerin, pazarların, uzaklarda kalanlarla bekleyenlerin hikâyeleri.

    75,00100,00
  • Birkaç Güvenilir Rivayet

    Özellikle aşk, dostluk, bağlılık, acı, hüzün, gelenek ve modernite temalarını gündelik hayatın akışı içinde, büyük bir ustalık ve rahatlıkla öyküleştiren Mustafa Mestûr, Birkaç Güvenilir Rivayet’le öykünün kurgu, teknik ve anlatım sınırlarını zorluyor. Hassas bir bakış, keskin bir dikkatle insana, topluma ve dünyaya bakan Mestûr, gördüklerini damıtarak son derece zarif bir dille kuruyor öykülerini.

    Günümüz İran edebiyatının en lirik, en etkili öykü ve roman yazarı kabul edilen Mestûr, anlattıklarıyla okurlarının zihninde insanî güzellikler oluşturmayı sürdürecek.

    105,00140,00
  • Bıçkın

    Modern şairin karşısındaki en büyük engel, kalabalığa benzeme sorunu. Her şeyin, arasına karbon kâğıdı konulmuşçasına benzerini (t)ürettiği çağ içre, şair de bu durumdan payına düşeni almakta. Sanatın bitip taklidin başladığı noktanın aynı nokta olduğu söylenir. Türk şiirinin seyrettiği vasat da bundan ibaret. Yine de sanat ve edebiyatımızın aktığı nehrin kurumayacağına dair derin bir inanç besliyoruz. Kenan Çağan’ın üçüncü şiir kitabı Bıçkın, tam bu noktada sunuyor itirazını. Gündelik hayat, kara siyasa, kirli kapitalizm, sağır ideolojiler karşısında şairin iç sesi kirlenmiyor; bilakis neşeli bir endişeye bürünmeyi seçiyor. Başkasının şarkısını söylemek yerine kendi ezgisini terennüm ediyor:

    “o yüzden
    atlasın kıvrık ucundan sarkıp
    evrenle hiçlik arasındaki ilmeği tutabilen/e aşk olsun”

    82,50110,00
  • Bu Senin Hikâyen

    Hüseyin Akın, sarsıcı bir soruya cevap arayarak başlıyor öykülerine. Kendine has, sakin, derin, kıvrak, sürprize açık, mizahla örülü üslubuyla aktarıyor öykülerini. Sıradan durumlarda sıradışı ayrıntılar yakalayıp sarsıcı bir atmosfer kurmayı başarıyor. Okur, öyküler boyu yazarla birlikte yürüyor, yazarın yolculuğuna ortak oluyor. Mizahi diliyle öykü kişilerini, hâlleriyle hâlleşsinler diye okurun zihnine yerleştiriyor. Farklı öykü atmosferlerini ince kurgusuyla bir araya getirmeyi başarıyor. Hayatın doğal akışında süren öyküler, ince göndermelerle derin izler bırakıyor. Anlatımı bittiğinde de öyküler, okur zihninde oluşumunu sürdüreceğe benziyor.

    Bu Senin Hikâyen; edebiyat dehlizlerini, türküleri, dizeler arasına gizlenen hikâyeleri, yerini yadırgayan hayvanları, eşyaların kırılan kalplerini, insan olmaya çabalayan kedileri, yakın ve uzak zamanlarla daha birçok düşünsel ve yaşamsal ayrıntıyı anlatıyor.

    75,00100,00
  • Buhara Konuşmaları

    Yitik Hafızanın Peşinde Buhara Konuşmaları, kültür ve inancımızda kurucu bir yeri olan Buhara’dan iz sürmenin sonucudur.

    Zira 1071’den itibaren Anadolu yaylalarından ovalarına süzülen ecdadımız, anavatanla gönül ve zihin irtibatını hiç koparmamış, hatta koparmadığı için de o topraklara, Anadolu’ya, Balkanlara mazisinden aldığı kökleri dikmiştir. O kök, irfan coğrafyamızın şehir adları Mekke, Medine, Belh, Buhara, Bursa, Semerkand, Konya, Kayseri aslında bugünkü Özbekistan’la Türkiye sınırlarını birleştirmekte, tek bir göğün ışıltılı yıldızları gibi parlamaktadır.
    Biri Batı Türklüğünün aşk, heyecan, cesaret ve ahlaklı mücadelesini, diğeri Doğu Türklüğünün ilim, hikmet ve sadakatin timsali iki cihangir kök; Tırmiz Sarayı’ndaki tek başlı, iki gövdeli arslan figürü gibi birleştiğinde ok ve yay birleşmiş olacaktır. İşte “yitik hafıza” etraf?

    180,00240,00
  • Bul Beni Doktor

    Bul Beni Doktor, Türk öyküsünde taze bir soluk. Okur, Batı ve Doğu arasında bir yolculuğa çıkarken bir doktorun dünyaya bakışında mesleğinden nasıl unsurları kurgusuna sızdırdığına tanık oluyor. Hayatın ayrıntılarını gören, yeniden yorumlayan, hiçbir olayı sessizce kabul etmeyen güçlü öyküler okurunu bekliyor.

    75,00100,00
  • Castellio Calvin’e Karşı

    İnsanlık evrenin yaşına göre kısa, insanın yaşına göre uzun- tarihi boyunca hiçbir uygarlık, hemen ve kolayca ‘değer’ üretememiş, toplum için vazgeçilmez ilerleme(ler) kaydedememiş… Tam tersine en küçük insanî gelişmeler, ‘değer’ler ağır bedeller ödenerek kazanılmış. Günümüz Avrupa uygarlığının bugünkü düzeye ulaşması için de çok ciddi mücadeleler yaşanmış, çok ciddi mesailer harcanmış, çok ciddi bedeller ödenmiştir.

    Stefan Zweig, monografik incelemelerinde genellikle, günümüz Avrupa’sının harcına önemli katkılar yapan düşünce ve eylem adamlarına yönelir. Castellio Calvin’e Karşı’da Zweig, XVI. yüzyılın reformist Avrupa’sında, özgür düşüncenin ender savunucularından Sebastian Castellio’nun Jean Calvin’le Hristiyanlık, Protestanlık ve Kalvinizm düzleminde inanç, düşünce, yorum ve anlayış farklılıklarının sebep olduğu amansız mücadeleyi şiirsel bir dille anlatıyor.

    Elinizdeki kitap, günümüz Batı uygarlığının inanç, vicdan ve özgürlük anlayışının üzerinde yükseldiği temel dinamiklerin anlaşılmasına Ortaçağ’dan bir perspektif sunuyor. Aynı zamanda bu perspektif, uygarlık düzleminde farklı toplumların dünü, bugünü ve yarınıyla ilgili varoluşsal sorunlarına, ‘niçin’ ve ‘nasıl’ sorularını esas alarak cevaplar düşündürüyor.
    Hiç kuşkusuz kitabın satır araları iyi okunduğunda Batı’nın, kendi dışındaki toplumları nasıl gördüğünü de yakalayacağız.

    150,00200,00
  • Dağlar İçinde

    Şair için uğraş, türlü türlü… Ama bu uğraşlar şiir etrafında dönenip durmaktaysa o zaman şiir damar sertliğine yakalanmıyor. Nereden çıkıp, hangi yatakta akıp hangi ummana döküldüğü belli olan soylu şiir, kendini sezdirir. Nasıl mı sezdirir? Mustafa Bâki Efe, kaçıp gizlendiği dağlarda kim bilir hangi sesleri duyup hangi masalları işitmiştir… Bu işitmek işte, şiiri sezmek için açılan perde… Perdenin arkasında ufak bir ateş yanıyor, bir bendir eşliğinde Yunus’tan ilâhiler terennüm ediliyor. Şairin ise gözü aralanan o perdeden içeri kayıyor. Yoksa bir şairin ilk şiir kitabının adı Kuş Defteri olur muydu?

    90,00120,00
  • Dede Korkut Hikâyeleri

    Türkçenin hikâye etme geleneğinin en başında Dede Korkut Hikâyeleri vardır. Bu metinlerin dili ve anlatımı; bugün, yarın ve uzak gelecekte önemini yitirmeyecek. Somuta dayalı bir medeniyet ve yaşayış biçiminden, soyut kavram ve varlıkların (melek gibi) fazlaca bulunduğu yeni bir medeniyete geçişin izlerini taşıyan Dede Korkut Hikâyeleri, sancılı olması kaçınılmaz görünen söz konusu sürecin yeni kavram ve düşünce biçimini, uzak gelecekte dahi hayranlıkla okunacak zarif ve dâhiyane tahlil ve çözümlerini içeriyor. Son zamanlara kadar Dede Korkut Hikâyeleri’nin özgün nüshalarının Vatikan’la Dresten’te bulunduğu biliniyordu. Oysa yeni bir özgün nüsha bulundu. Elinizdeki kitap, daha önce bilinen iki nüshadaki on iki hikâyeye, yeni bulunan Türkmensahra nüshasının bir önsözüyle bir hikâyesi eklenerek oluştu. Böylece elinizdeki kitaptaki hikâye sayısı, on üçe çıkmış oldu. Türkmensahra nüshasındaki önsöz, kitabın sonuna, Türkmensahra nüshasının sonundaki hikâye, diğer nüshalardaki on iki hikâyenin ardına eklenerek Dede Korkut Hikâyeleri’nin bütüncül hâli böylece derlenmiş oldu.

    187,50250,00
  • Divanını Yakan Şair

    Sözü fâilâtün, fâilâtün, fâilün kalıbıyla, on dördüncü yüzyıl Bursa duyarlığıyla besleyen Mehmed Arif, O’nun adı ile/O’nun adına başlar şiir söylemeye. Anadolu’nun sözünü, Rumeli’nin feryadını ilmek ilmek Üsküp’te dokuyup Bâki misali hoş bir sadâyı gök kubbeye emanet eder şair. Darası alınmış, bedeli ödenmiş söyleyişlere yürek vermek gerekir.

     

    yaşamakta acemiyiz

    velakin biliriz bölüşmeyi

    orta yerinden ayırır gibi

    somun ekmek denen yüreğimizi

     

    “Bir diri bilincin şiirleridir Mehmed Arif ’in dizeleri.” Asım Gültekin

    150,00200,00