Tüm Kitaplar

Toplamda 127 kitap listelendi.

  • Acayip Melodram

    Acayip Melodram’daki öyküler kurmacayla gerçeklik arasında gidip gelen kahramanların dünya algılarını anlatmayı deniyor. Kurmacanın imkânlarıyla okura, hayatın özünü ve anlamını hatırlatan öyküler, evrenin ve insanın daha yakından görülebileceği farklı bakış açıları teklif ediyor. Yazar, çocuk kahramanların gözünün önünde gerçekleşen, büyüklerinin yaşantılarındaki hayal kırıklıklarını, ihtiyarların gençliklerine bakışlarını, insanlar arasındaki gizli çıkmazları, hayatın ağrılarını bazen tabuttan bazen kuyudan ama her öyküde okura ulaşabilecek mesafeden anlatıyor.

    120,00160,00
  • Akakuçibalar Efsanesi

    Yabanların bırakıp gittiği kız çocuğunun bakımını köydeki genç bir karı koca üstlenir. Vakti gelince kız, uzun zamandan beri demir çelik üretiminden servet kazanan, köklü Akakuçibalar ailesine gelin gider. Geline, Akakuçibalar ailesinin bin fersah öteyi gören hanımı, denmeye başlanır: Bu kadın, anneannem Manyo Akakuçiba. Bin fersah öteyi gören anneannem, manga çizeri annem ve hiçbir şey olmayan ben…
    Hoş geldiniz, güzel dünyaya.

    Akakuçibalar Efsanesi, hızlı ekonomik gelişme, balon ekonomisini geçerek Heisei dönemine uzanan günümüz Japon tarihini, Tottori Vilayeti’nin köklü bir konağında yaşayan üç neslin kadınları ve onları saran acayip bir sülalenin tarihini, benzersiz biçimde anlatan, baştan sona bir şaheser…

    Akakuçibalar Efsanesi, 2007’de Japonya Gizem Yazarları Birliği Ödülünü aldı.

    225,00300,00
  • Akşam Yazıları

    Akşam Yazıları, annelerin çocuklarını bir gazoza kandırabildiği, çocukların da ancak bir gazozluk numaralarının bulunduğu yani ekmeğin üzerine Sana yağı sürüldüğü, bir zeytinin de iki defada yendiği yıllardan başlıyor; insanların kalplerini yitirip oyunu, sadece yüzleriyle sürdürdüğü yıllara değin sürdürüyor anlatıyı. Bu zaman dilimini, bazen anlatıcının bazen kahramanın iç konuşmalarıyla, bazen metinler arası geçişlerle, isimler ve mekânlarla günlerin çetelesini tutarak ama akşam mahmurluğunu hep üzerimizde taşıyarak yaşıyoruz.

    150,00200,00
  • Amerigo

    Amerigo: Tarihî Bir Yanılgının Hikâyesi, Stefan Zweig’in ölü­münden önce yazdığı, 1942’de yayımlanan son kitaplarından. Ki­tapta, Amerika kıtasını kimin keşfettiği sorusu; notlardan, mektup­lardan, raporlardan ve bir takım tarihî vesikalardan yola çıkılarak anlatıyor.

    Stefan Zweig’ın diğer yaşam öykülerinden farklı olarak bu eser, yeni kıtanın eski dünyada algılanışının monografisi niteliğinde. Okur, kronolojik bir izlekten ziyade sezgisel ve doğurgan bir anla­tıyla tarihî bir yanılgının hikâyesiyle buluşuyor.

    82,50110,00
  • Analog Öyküler

    ‘Gerçeğin hakikatinin ne olduğu’ felsefenin, bilimin, sanatın yüzlerce yıl tartışageldiği temel sorunsal. Türümüz, hakikat arayışı bağlamında gerçekliğe bakmayı, gerçekliği yorumlamayı bu bağlamda tutkuya dönüştürüyor. Fotoğrafın sunduğu gerçekliğin yorumu; dil, bilgi, deneyim ve hayal gücüyle birleşerek somuttan hakikate uzanabiliyor. Eski fotoğraflara tekrar tekrar bakarak onları, yepyeni bakış biçimleriyle defalarca anlamlandırmamız hakikate yaklaşma istencimizin sonucu değil mi?

    Analog Öyküler, objektifi, doksanlı yıllar Anadolu’sunda yaşanan hayata odaklayarak bazen keyifli, sevinçli, neşeli, uçarı bazen durağan, kederli, acılı, buruk ama hep yoğun hep sıcak hep yalın insanî ânları yakalayıp dondurarak bitimsiz bir geziye çıkarıyor görür/okuru. Kitapta yetmiş dokuz fotoğraf, yetmiş dokuz bakış biçimiyle bazen öykü, bazen şiir, bazen değini, değerlendirme formunda ân, anlam ve hakikat arasındaki bağlantıyı disiplinler arası bir çabayla yorumluyor. Sezgin Güvel’in keskin dikkatiyle çektiği fotoğraflarda hayatı bütünüyle keşfetmiyoruz belki ama hayatın temel ögelerini, temel erdemlerini yakalıyor; hayatın bir kesitini ‘ân’a sığdırıyor ve yaşamaya dair yalın, doğal, dolaysız ama her defasında çok çarpıcı, çok şaşırtıcı, çok sarsıcı imgelerle karşılaşıyoruz.

    Bazen baktığımız yer aynıdır da gördüklerimiz birbirine hiç benzemez. Analog Öyküler’de sanatçının çektiği fotoğraflar başka başka gözlerden, dikkatlerden yorumlanıyor. Atlar, çocuklar, duvarlar, denizler dağlar, bir dolu şey fısıldıyor ve herkes, o fısıltılardan duyduklarını bizlerle paylaşıyor. Duygular resmedilmiyor tam tersine fotoğraflar duyguların tercümanı oluyor. ‘O ân’ı yaşatan bu fotoğraflar, yıllara yayılan emek yoğun bir çabayla çekilmiş. Farklı disiplinleri bir araya getirmesi açısından da örneğine çok fazla rastlamadığımız bu çalışma bize, bir süreliğine de olsa başka dünyalara yolculuğu vaad ediyor.

    525,00700,00
  • Anarşist Karga

    Çağın karmaşası, insanı acımasızca öğütürken öykü, modern dünyaya, yaşananlara, gerçekliğe karşı bir tavır alma biçimidir. Yaşamın girdapları içinde hikâyemizi, en çok da insanımızı kaybederken sahih bir ses arayışımız öyküye de yansıyor. Bütün hesapları bir kenara bırakıp kalbimizle eşlik edeceğimiz bir ses… Nurullah Aydın, imgelerle kurulu kurmaca evreninden bu sese çağırıyor bizi. Kurduğu öykü atmosferi, aradığımız sesi duyulur kılıyor. Okur, öyküler boyu yazarla birlikte yürüyor, yazarın sesine karışıyor. İhtiyacı olan sesi yazarla birlikte arıyor.

    75,00100,00
  • Arafta Uçan Kelebekler

    Avrupa’da yaşayan Türkler, uzun yıllar önemli olayların, önemli hikâyelerin içinde buldu kendilerini. Bazen kahramanı, bazen izleyicisi oldular Avrupa’da geçen zamanın. Ama şimdiye değin yaşadıklarını, düşündüklerini, hissettiklerini yazmaya, paylaşmaya ne vakit, ne dil bulabildiler. Avrupa’nın üçüncü kuşak Türkleri, hikâyelerini anadilleriyle anlatmaya başlıyor: Arafta Uçan Kelebekler, böyle bir dil, anlam ve vakit arayışının ürünü.
    Kurduğu büyülü dünyanın içinden başka bir ihtimale selam veriyor Ecem Tuba Hızarcı. Yalın bir dil ve zihinsel bir akışla okuru şaşırtmayı beceriyor. Hadi itiraf edelim, okur dediğimiz zaten şaşırtılmayı beklemez mi? Şaşırmak ve şaşırtmak. İkisi bir arada bir ilk kitap.

    75,00100,00
  • Avangart Sinema ve Resim

    Ülkemizde avangart sinema tartışmasının yeterince yapılabildiği söylenemez. Sinemayla ilgili lisans bölümleriyle lisansüstü programlarında kaynak ve uzman öğretim elemanı eksikliği dolayısıyla konuya yeterince yer verilmemektedir. Ayrıca bu durum, ülkemizde sinema denilince ekseriyetle hikâye anlatımının anlaşılmasından, film analizi çabalarının görüntünün resim dilinden ziyade öykü analizine yönelmesinden kaynaklanır. Oysa film medyumunun ne olduğundan, nasıl olması gerektiğinden başlayarak avangart hareketler tartışılmaksızın sinema tarihi, sinema akımları, sinema dönemleri ve sinemanın anlatım yapıları gereğince anlaşılmaz.

    Resim sanatına nispetle gelişen avangart hareketlerin karşı çıktıkları dil temelli anlatım geleneğinden beslenen ana-akım sinemasına nasıl yansıdığı, ne şekilde dönüştükleri soruları kitabın yörüngesini belirliyor. Söz konusu paradoksal ilişkinin yeniden sorgulanması, sinemanın tarihsel seyri içinde kendini nasıl belirlediği ve günümüzde hangi yöne doğru evirildiği sorularına ışık tutacaktır. Ayrıca bu zorlu görev, sadece sinemanın değil belki daha önce sanatın ne anlama geldiği, özellikle Batı’nın sanat anlayışının kendini neye nispetle belirlediği, tarihsel süreç içinde ne şekilde dönüştüğü sorularının muhakemesini de gerekli kılıyor.

    262,50350,00
  • Aydınlanma

    18. yüzyılda yaşamsal, tarihsel, düşünsel, entelektüel, felsefi pek çok bileşenin birbirine karşıt ya da birbirini destekleyecek biçimde bir araya gelmesiyle başlayan Aydınlanma süreci, bugün hâlâ ‘nasıl’lığı tartışılan karmaşık bir anlam ve değerler dizgesi oluşturuyor. Kavram olarak tanındığı günden beri temsil ettikleriyle 19., 20. yüzyıllar boyunca hatta 21. yüzyılda bile felsefecilerin, tarihçilerin en kritik tartışma konularının başında gelen Aydınlanma, oluşumu yönüyle tartışıladursun, sonuçlarıyla Kıta Avrupa’sı başta olmak üzere bütün dünyayı derinden etkileyip değiştirmiş, dönüştürmüştür. Aydınlanma’yı süreç içinde anlama çabası, hiç kuşkusuz, yaşadığımız dünyayı oluşturan dinamikleri, tarihsel süreklilik içinde anlama çabası demek.

    127,50170,00
  • Aynadaki Kadınlar

    Özlem Karapınar, Aynadaki Kadınlar’da içerde ve dışarda insanı saran kısık seslere odaklanarak kuruyor öykülerini. Yüksek bir yerden bağırmaktansa okura çok yakınından fısıldamayı tercih ediyor. Derman arayan kadınların arayışlarını nerelerde sürdüklerine odaklanıyor. Kısa, açık, yalın dokunuşlarla kahramanların yolculuklarına ortak oluyor. Karapınar’ın öykü dili, meselesini anlaşılır kılmakla birlikte temanın bir öğesi hâline geliyor. Kendine has, sakin, soğukkanlı, derinden üslubuyla tartışmaya açık gelgitlerden uzak, iyi bir ilk kitap sunuyor okura.

    Aynadaki Kadınlar’da devlet yurtları, kapılar, aynalar, valizler, müdürler, ders notları, rüyalar, balkonlar, mezarlıklar ve sokaklarla kurduğu öykü atmosferinde bıçak sırtı kararları, aynaları birbirlerine ve hayata tutan kahramanları, içlerindeki şeytanı susturmaya çalışanları, hayalleri olmayan kızları, hayatı cam kenarında titrek kelebekler gibi bekleyerek sürdürenleri, kısa bir buluşmada söze dökülen kelimelerin söndürdüğü umutları, kalabalığın arasında kendini haşere gibi hissedenleri, göz gözü görmez sislerin içinde birbirini arayanları, kırık bir can parçasının açtığı boşluğu, tuz buz olmuş hayatları ve daha bir çok şeyi anlatıyor Karapınar.

    105,00140,00
  • Baba

    Baba, oğlun babasının ölüm haberini almasıyla başlayan bir anlatı metni. Yakıcı bir olgunun insanda oluşturduğu telaş ve tedirginlikle ândan geçmişe, geçmişten geleceğe uzanan dolayısıyla mekânda gidip gelen dikkat; anılar, his, hayal ve düşüncelerle bir dönemin toplumsal dokusunu zaman ve mekân üzerinden aktarıyor.

    Baba’nın düzyazıyla şiiri aynı bütünde buluşturması ve bazı muhayyel bölümler, günümüz edebiyat dünyasında unutulan Türkçenin anlatı geleneğini kuran halk hikâyeleriyle Dede Korkut’u hatırlıyor.  Bu yüzden Baba, anlatı geleneğimizin güncel versiyonu gibi okunmalı.

    225,00300,00
  • Bahtiyar Yokuşu

    Metropollerin dalgın yüzleri, düş kırıklıkları, şehir insanının açmazları, gündüz kuşağı tutkunu kadınlar, erken büyümüş çocuklar; kendine özgü bir söyleyiş, mizah ve ironiyle Bahtiyar Yokuşu’nda anlatılıyor. Kitap, okurlarına zamanın dinamiklerine ilişkin sürprizler de sunuyor.

    Bahtiyar Yokuşu öykülerinin dekorunu suskunluklar, yokuşlar, katışıksız aşklar, hastane koridorlarında bekleyen insanlar, siyah beyaz fotoğraflar, kasiyer kızlar, öğrenci evleri, otobüs yolculukları, metro istasyonları ve en olmadık zamanlarda yakalandığımız sevda türküleri oluşturuyor.

    150,00200,00
  • Bakakaldığı Yerlerin Sıradanlığı

    Ümit Köksal, güzel anlatmak ve güzeli anlatmak üzerine kurduğu örgülerle aileyle toplumlu bir arada tutmaya yönelik, tarihî karakterleri tanıtmayı, geçmişle an ve gelecek ilişkisi kurmayı deniyor.

    Bakakaldığı Yerlerin Sıradanlığı’nda sağır bir kızın başarı hikâyesiyle hayata tutunması, salyangoz toplayan çocukların gayretleri, Hafız Osman hattıyla Doğu-Batı tasvirlerinin alegorisi, babayla çocuk arasındaki bağ, dedenin yamacında hikayeler dinleyerek şimdiyi inşa eden çocuk… gibi hayatın içinden bir dizi hikâye anlatılıyor.

    97,50130,00
  • Bakış Boşluğu

    Bakış Boşluğu, hızla değişip yabancılaşan hayatın, düşünme, söyleme, bakma ve algılama biçimlerinin dışında mayalanıyor: Tanıdık dilden, söylemden, aşinası olduğumuz şiirsel uzamdan doğuyor. Bu tanıdık, bildik şiirsel uzam, yalnızca şairin daha önce yayımlanan Barınma Felsefesi’yle Azalan Kuş Nüfusu’ndaki şiirsel uzamlarla sınırlı da değil üstelik. Daha derinlere, şiirsel ahengin kadim duyarlığına yaslanıp zamanımıza uzanıyor ve yeni bir atmosfer, yeni bir evren oluşturuyor:

    Hürmet ediyorum eğilip de bu dili ihsanına.

    142,50190,00
  • Baktığım Kadar

    Avrupa’da yaşayan Türkler, uzun yıllar önemli olayların, önemli hikâyelerin içinde buldu kendilerini. Bazen kahramanı, bazen izleyicisi oldular Avrupa’da geçen zamanın. Ama şimdiye değin yaşadıklarını, düşündüklerini, hissettiklerini yazmaya, paylaşmaya ne vakit, ne dil bulabildiler. Avrupa’nın üçüncü kuşak Türkleri, duygularını anadilleriyle anlatmaya başlıyor: Baktığım Kadar, böyle bir dil ve anlam arayışının ürünü.

    Ertuğrul Sabuncu, Baktığım Kadar’la şiir neşesini taçlandırıyor. Kitaptaki şiirlerde düşünce, duygu ve anlam, derin süreçlerden geçiyor. Şair, yer yer metafiziğe de açılıyor. Benliğinin problemlerine saplanmayarak toplumsala, evrensele uzayacak bir çağrı duyuluyor birçok şiirde. Sabuncu, lirikten metafiziğe metafizikten toplumsala doğru tematik sınırlara fazla takılmadan inşa ediyor şiirlerini.

    Bize boylu boyunca bir ay veren rabbim,
    Hüneri yalvarmaksa kuşların
    Çamurdan kirli kanatlarımla
    Senin kapına geldim

    75,00100,00
  • Baktığımın Resmi

    İyi şiirin ne belirgin bir şekli, ne adresi, ne yol işareti vardır. Onu sadece ararsınız, bulmak garantisi asla olmayan bir arayışla ararsınız. Onca zahmete katlanarak arasınız çünkü bulduğunuzda o çabaya değeceğini bilirsiniz. Hiçbir dünya hazinesinin size veremeyeceği bir algıyı, bir dünya görüşünü, yükselen ve inen bir ilerleyişi sunar size iyi bir şiirle karşı karşıya kalmak. Baktığımın Resmi, Cihad Özsöz’ün ilk şiir kitabı ve tam da bu karşılaşmanın heyecanını sunuyor okura. Kitaptaki şiirlerin en büyük ortak noktası acelesizlik… Evet, bir yere yetişmek derdinde değil Baktığımın Resmi’ndeki şiirler. Bu yüzden zaten resmedebiliyor önünden geçip giden şeyleri.

    “sizden biri olmadan bu balkonda
    ölmesi kaçınılmaz bir ağacın ömrünü
    ne kadar uzatabiliriz diye düşünüyorum”

    75,00100,00