Yok Yok Şatahat – III
₺97,50Şatahat serisinin üçüncü kitabı Yok Yok’da Mehmet Harmancı, tanıklardan dinlenmiş, şifahi kayıtlardan derlenmiş, yazmalardan alınmış, genel ağdan seçilmiş; bakıp da görmediğimiz, görüp de bakmadığımız yitiklerimizin altını çiziyor. Aynı duyarlığı farklı farklı tür ve biçim, anlatım ve yaklaşımlarla arayan metinler; elimizin altını, zihnimizin ardını ‘Her şeyin “bir şey” için her hayatın “bir söz” için olduğunu unutmadan; maharetin, çelikçomaktan hakikat çıkarmak olduğunu düşünerek’ okumayı öneriyor.
Yok Yok, oluşumunu okuruyla birlikte sürdürecek ‘kendi’ olma yolculuğu/daveti. Ancak bu davet, bu yolculuk, zamanımızın ‘yol, yolcu, han’; ‘süreç, olgu, oluş’ biçimlerini çeşit çeşit, çetrefil çetrefil algılayışımızı ‘bir’lemeyi öneriyor.
₺130,00Yorgun Mermi
₺142,50Mermi olmaktan mutlu bir hayat yaşıyor babam. Tunç ve MKE çeliğinden mülhem mutlu bir hayat. Hedefi belli. Kilitlenmiş. Saymıyor. Sorgulamıyor. MKE olduğu için yorgun bir mermi değilmiş üstelik. Hep diri, hep devletinin emrinde, hep askere yeni katılmış yirmilik bir fişek. ‘Peki, bu hikâyede yorgun mermi kim baba,’ diyorum içime doğru. ‘Bak, herkes şarjöre gizlenmiş bekliyor?’
Kuddusi Demir öyküleri bir başlangıç, alabildiğine çocukluk. Modern bir hikâye coğrafyası dört yandan fışkırıyor. Güncel kavgalarla merkezin dışında hatta uzağında yaşamayı seçen insanlar, yorgun mermiler, alışveriş merkezleri, tren yolculukları, lokaller, denizaşırı varamayışlar, seslenilen dağlar, karanlık odalı evler, harlı ocaklar…
Mekânın izini sürüyor Demir. Hikâyeye teşne oluşu tam da burada gizli. Kıvılcımın düştüğü, ocağın harlandığı yerden anlatıyor.
Yorgun Mermi, ayakları yerden kesmeyen, bir türlü sağaltılamayan yaraların kitabı.
₺190,00Zaman Çekimleri
₺135,00Şiir bir denkleştirme işi; hissin, fikrin, ahengin ve musikinin dengeli bir şekilde denkleştirilmesi. Ne ki bir kuyumcu titizliğini şart koşan böylesi bir muvazenenin müşahhas numunelerine nadiren rastlıyoruz artık. Günümüz şiirinde bu dört hasletten bazısı ya hiç yok, ya haddinden çok veya hayli az. O yüzden de şiirimiz epeydir ya koyu bir tahassüs bataklığına saplanmış veya ideolojilerin emrine girmiş vaziyette. Ahenk zaten şehrin bitimsiz gümbürtüsüne mağlup; musiki ise hak getire. İlimde, fikirde ve sanatta günbegün artan çoraklığımız tesirini en fazla şiirde hissettirmede. Epeydir şairimiz çok ama şiirimiz handiyse yok. Herkes iklim krizinden, güvenlik krizinden veya gıda krizinden bahsediyor ama şiir krizinden bahseden yok. Hâlbuki Türk şiiri ciddi bir krizde.
Şu da var ama: Bir şeyin azlığı, onun yokluğu manasına gelmez ki. Rıdvan Şentürk’ün şiiri meselâ. Doğru, onun şiirlerine öyle her ortamda rastlayamazsınız. Ama bu şiirler, şiirimizin hâlâ yaşadığının habercisi. Ve yaşayacağının. Bir yönüyle kadim kadar aşina Rıdvan Şentürk’ün şiirleri ama öbür yönüyle de yeni tomurcuklanmış çiçek tazeliğinde. Moderni esastan anlamış bir zihnin ve postmoderni derinden hissetmiş bir gönlün verimleri yani.
Heyhat ki gene de Rıdvan Şentürk’ün şiiri, kâşifini bekleyen bir yarımada. Hem anakaraya, yani Türk şiirinin köklerine bağlı, hem de yenilik ummanının enginlerine açıkken üstelik.
Hasanali Yıldırım
₺180,00